30 Eylül 2016 Cuma

Açlık Grevini Önemsemek


Bu satırları yazarken nasıl olur da vicdan tatile gider diye düşünerek diğer taraf tanda insanlığımızı ne zaman kaybettik diye yazmaya başlıyorum

Dile kolay .! az buz değil neredeyse 57 gündür  açlık grevleri yapılıyor ve hükumet hala bir şey yapmadan ne yapabilirim diye bir türlü karar vermek ile verememek arasında sıkışmış durumda düşünmekte ve yapıyor muş gibi davranıyor

Sadece tarih değil vicdansızlık da tekerrür edermiş meğer. açlık grevleri karşısında devletin, hükumetin  çözüm üretmekle görevli yetkililerin, siyasilerin ve bir kısım medyanın tutum ve sözleri bu ülkede insani değerlerin, vicdanın, duygudaşlığın (empati) fena halde aşındığını bir kez daha gözler önüne serdi. gerilim siyasetinden medet umduğunu, barışa, uzlaşmaya, yumuşamaya niyetsiz liğini, bir kez daha ayan beyan gördük. Çocukların, gençlerin, kadınların, erkeklerin, bu ülkenin insanlarının kanı hiç bu dönemde olduğu kadar ucuza gitmemişti. Kadınların hedef olduğu namus(suzluk) cinayetlerinden küçücük çocukların yakınları tarafından hunharca öldürülmelerine; kimisine şehit, kimisine “ölü ele geçti” dense de on binlerce insanımızın şu kirli savaşta aynı ölümle ölmelerine toplum alıştı buda açlık grevleri karşısında takındıkları tavırdan belli.

 Biz bu filmi daha önce de gördük

 On iki yıl önceydi, hatırlarsınız. F tipi hapishaneleri protesto eden tutuklular açlık grevlerini ölüm orucuna dönüştürdüler. Yakından, yüreğim yanarak izlediğim, ölümleri engellemek için elimden geleni yapmaya çalıştığım acı bir olaydı. Gencecik kızlar ve erkekler kendilerini ölüme terk ettiler. Benim bildiğim, izlediğim, hatırladığım kadarıyla o dönemde 153 tutuklu yaşamını yitirdi. Ölüm oruçlarını sonlandırmak için, korkunç ve iğrenç bir ironiyle Hayata Dönüş adı altında girişilen operasyonda (devlet katliamında) otuz tutuklu yakılarak, vurularak öldürüldü, iki de asker öldü.

on iki yıl önceki devletlûların sözlerini, tutumlarını Başbakan Erdoğan'ın on iki yıl sonra aynen, hatta sözcük sözcüğe tekrarlaması; tekrarlamakla yetinmeyip kendine özgü kahvehane üslubuyla katkılar getirmesi oldu Cumhuriyet Bayramı resepsiyonunda gazetecilerin konuya ilişkin sorularına, “Aç değiller, yiyorlar... Gerektiğinde müdahale edilir” cevabını veren Sayın Başbakan, ertesi gün hızını alamadı, “Kuzu şiş götürürken, içerde olanlara ölün diyorlar. Oturmuş Kızıltepe’de kuzu kebabı yiyorlar” incisinin ardından “Devlet şantaja pabuç bırakmaz” sözü geldi. Söyleyene değil söyletene bak; on iki yıl önce de aynı cümleyi duymuştuk.

önemlisi de acımasız bir tonda “Aç değiller, yiyorlar” derken, bilerek bilmeyerek açlık grevi  ile ölüm orucunu bir tutuyor.  Şu sırada tutuklular açlık grevi yapıyorlar ve bu süreçte, kesin ölümü hızlandırmayacak bazı yaşamsal önlemler alınır. Alınır; çünkü talepler kabul edilme yoluna girilirse iş işten geçmiş, insan yaşamı dönüşsüz biçimde etkilenmiş olmamalıdır. Şekerli su, B vitamini, başka minimum takviye... Ne var ki, bir an gelir açlık grevi ölüm orucuna dönüşür. İnsan, hele de inanan insan, bir de üstüne varıldığında, kimliğinin kişiliğinin ayaklar altında çiğnendiğini hissettiğinde, Başbakanın yaptığı gibi provoke edildiğinde, o sıkıştırılmışlık koşullarında, öyle örgüt baskısıyla falan değil, kendi iradesiyle ölüme yatar. Onun kendine saygı duyabilmesinin, kimliğini pekiştirmesinin, yaşamına bir anlam kazandırmasının, ne yazık ki o koşullardaki tek yoludur bu.

“Kuzu şişi götürürken, içeridekilere ölün diyorlar. Oturmuş Kızıltepe’de kuzu kebabı yiyorlar” sözlerini ne vicdanla ne de sorumlu devlet adamlığıyla bağdaştıramadım.  iğrenç bir sahtekarlığın parçası olduğu, BDP’lileri birlikte kır yemeği yerken gösteren bu resmin aylar önce çekildiği tartışmasız bir gerçek. Ayrıca, BDP’lilerin yediğinin içtiğinin konuyla en küçük bir ilişkisi yok. Bu kadar düzeysiz bir polemikle mi hallolacak Kürt sorunu?

 Elimizde olduğu halde, açlık grevlerini Hayata Dönüş Operasyonu türünden caniyane yöntemlerle değil insanca yöntemlerle çözmeyi başarmalıyız  hayat bu hiç bilinmez, yarın öbür gün yitirilen yaşamların hesabını vermek durumunda kalırız ve gelinen tarihsel aşamada, bölgenin özel koşullarında, dünyanın önümüzdeki günlerinde savaş, ülkeyle birlikte AKP iktidarını da yıkıma götürür. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder