30 Eylül 2016 Cuma

Hayatımız ve Biz



‘’Daha yüksek binalarımız, ama daha kısa sabrımız var. Daha geniş otoyollarımız, ama daha dar bakış açılarımız var. Daha çok harcıyoruz, ama daha az şeye sahibiz. Daha fazla satın alıyoruz, ama daha az hoşnut kalıyoruz.

Daha büyük evlerimiz, ama daha küçük ailelerimiz, daha çok ev gereçleri, ama daha az zamanımız var. Daha çok eğitimimiz, ama daha az sağduyumuz, daha fazla bilgimiz, ama daha az bilgeliğimiz var. Daha çok uzmanımız, ama yine de daha çok sorunumuz, daha çok ilacımız ama daha az sağlığımız var.

Çok fazla alkol ve sigara tüketiyoruz. Çok savurganca para harcıyoruz. Çok az gülüyoruz. Çok hızlı araba kullanıyor, çok çabuk kızıyoruz. Çok geç saatlere kadar oturuyor, çok yorgun kalkıyoruz. Çok az okuyor, çok fazla televizyon izliyor ve çok ender şükrediyoruz.

Malvarlıklarımızı çoğalttık, ama değerlerimizi azalttık. Çok konuşuyoruz, çok az seviyoruz ve çok sık nefret ediyoruz.

Geçimimizi sağlamayı öğrendik, ama yaşam kurmayı öğrenemedik. Yaşamımıza yıllar kattık, ama yıllara yaşam katamadık. Ay’a gidip gelmeyi öğrendik, ama yeni komşumuzla karşılaşmak için caddenin karşısına geçmekte sorunumuz var. Dış uzayı fethettik, ama iç dünyamızı fethedemedik. Daha büyük işler yaptık, ama daha iyi işler yapamadık.

Havayı temizledik, ama ruhumuzu kirlettik. Atoma hükmettik, ama ön yargılarımıza hükmedemedik. Daha çok yazıyoruz, ama daha az öğreniyoruz. Daha çok plan yapıyoruz, daha az sonuca varıyoruz. Koşuşmayı öğrendik, ama beklemeyi öğrenemedik. Daha fazla bilgiyi depolamak, her zamankinden daha çok kopya çıkarmak için daha çok bilgisayar yapıyoruz, ama giderek daha az iletişim kuruyoruz.

Zaman artık, hızlı hazırlanan ve yavaş sindirilen yiyeceklerin, büyük adamlar ve küçük karakterlerin, yüksek karlar ve sığ ilişkilerin zamanıdır.

Günümüz artık, çift ücret gelirlerinin girdiği, ama boşanmaların daha çok görüldüğü, daha süslü evler ama dağılmış yuvaların olduğu günlerdir. Bu günler; hızlı seyahatler, kullanılıp atılan çocuk bezleri, yok edilen ahlaki değerler, bir gecelik ilişkiler, o bez bedenler ve neşelendirmekten, sakinleştirmeye hatta öldürmeye kadar her şeyi yapabilen hapların olduğu günlerdir.

Vitrinlerde her şeyin sergilendiği, ama depolarda hiçbir şeyin olmadığı zamanlardayız. Öyle bir zaman ki teknoloji bu mektubu size getirebilir, siz bu içselliği ya paylaşmayı ya da sil tuşuna basmayı seçebilirsiniz.

Dostluğu, arkadaşlığı bilgisayar klavyelerinde, yaşamı monitörlerde arıyoruz sanki!

bakın ünlü komedyen GEORGE CARLİN  ne demiş
Hangi tuş daha etkilidir ki sıcacık bir gülüşten, candan bir merhabadan? Sevgiyi tuşlarla yazabilir miyiz mesela? Ya da mutluluğun resmini çizebilir miyiz bir Excel tablosuna?

Öpüşmek için, dost bir omuza yaslanmak ve sıcak bir tene dokunmak için hangi tuşlara basmamız gerekir? Geri dönüşüm kutusunda saklanabilir mi kaybolan zaman? Ya da hatalarımız, kızgınlıklarımız, hüzünlerimiz, sevinçlerimiz.....?

Peki ıslak toprak kokusu var mıdır, dosyalarınızın arasında? Bir çocuğun gülüşü, bir annenin sıcaklığı ve merhameti ya da bir babanın yaşam tecrübesi? Senin sevgi haznen kaç megabayt mesela? Ne kadar sabır alıyor senin belleğin? Hard diskin seni sabahları kucaklıyor mu, yanağından öpebiliyor mu? Senin dertlerini dinleyebiliyor mu cep telefonun?”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder