6 Aralık 2021 Pazartesi

SEDAT PEKER VE HUKUMET İŞBİRLİĞİ

 Bazen hiç ummadığınız bir detay, bütün dengeleri değiştirir ya; sanırım Sedat Peker'in iki küçük kızı da, Türkiye'nin kaderini değiştirecek bir fırtınaya vesile oldu. Peker, bir "suç örgütü lideri"... "Devletsiz mafya olmaz." sözünü doğrularcasına polisle, bürokratlarla,

siyasetçilerle çıkar ilişkisi olmuş. 

Bir "kazan-kazan" pazarlığında o, siyasetçilere destek vermiş, siyasetçiler de ona... Birlikte yükselme vaadi verince  el ele kol kola hareket etmişler 

Çok kazanmış, iktidarı paylaşmışlar. Ama her "kazan-kazan" pazarlığının ille bir kaybedeni oluyor ya…


güç mücadelesini kazanan, diğerini tasfiye ediyor. Sedat Peker'in ezeli rakibi Alaattin Çakıcı, uzun hapislik döneminden sonra geçen yılın Nisan'ında "Devlet" desteğiyle serbest bırakıldı. Hemen peşinden Peker yurtdışına kaçtı. Bu vahşi ormanda rakipsiz kalan Çakıcı, kendisini serbest bıraktıran siyasetçileri ziyaret ettikten ve serbest bırakılmasına Karşı çıkan siyasetçileri tehdit ettikten sonra, eski İçişleri Bakanı ve eski polis şefleriyle yan yana fotoğraf çektirerek güç gösterisi yaptı: "Devlet arkamda" mesajı verdi.


Bugüne kadar o pazarlığın kaybedeni bizlerdik: Peker'in hedef gösterip ölümle tehdit ettiği gazeteciler, akademisyenler, muhalifler... 

Lakin dünyadaki örneklerinden de bildiğimiz gibi mafya, yekpare bir yapı değil. Farklı mafya örgütleri, değişik çıkar gruplarını destekliyor;


Peker, hükümetteki bağlantılarını ve medyadaki kuklalarını kullanarak dönmenin yolunu arıyordu ki, Özel Harekât, geçen Nisan'da evine baskın yaptı. Polis, eşinin ve çocuklarının odasına silahla girdi. Mafyanın, "kadınlara ve çocuklara dokunma" kurali bozulmuştu.


Yeraltı dünyasında liderlik iddiası olan biri bunu affetmez. Peker de iki küçük kızına yapılanın intikamını almak için, dönüş biletini yakıp tanık olduğu kirli pazarlıkları birer birer ortaya dökmeye başladı.


 Peker'in milyonlarca insan tarafından bir mafya dizisi gibi heyecanla izlenen video savaşı, bize bir cep telefonu, bir tripot ve bir de Youtube hesabıyla neler yapılabileceğini göstermedi sadece; bununla birlikte, Türkiye siyasetinin, medyasının, yargısının, bürokrasisinin mafyayla iç içe, nasıl pisliğe battığını da içerden bir tanıktan öğrendik.

Dileyelim de bu bataklığın ortaya çıkmasına sebep olan Peker'in küçük kızları, topyekûn bir arınmaya da vesile olsun ve siyasetin, devletin, medyanın mafyadan arındığı, temiz bir toplumda büyüsünler.


4 Kasım 2021 Perşembe

EKONOMİ FRENİ PATLAMIŞ KAMYON GİBİ

 Dünyada hızla artan enerji fiyatları ve belirsizlik, Türkiye gibi enerjide dışarıya bağımlı olan gelişmekte olan ülkelerde stagflasyon (yüksek enflasyonda durgunluk) riskini artırdı. Ekonomist Atilla Yeşilada dünya ekonomisinde ardı ardına engebeler çıktığına dikkat çekerek, bunların Türkiye'ye yansımasının stagflasyonla sonuçlanacağını belirtti. Yeşilada, Twitter'dan yaptığı paylaşımda “Ey vatandaş, stagflasyon geliyor gürül gürül” dedi. ABD'de temerrüt riskinin arttığına, Çin'in de Evergrande sorununu çözmek istemediğine dikkat çeken Yeşilada, bunlara başta petrol ve doğalgaz olmak üzere enerji fiyatlarındaki hızlı tırmanışın da eklendiğini vurgulayarak, şunları söyledi:

EKONOMİYE AĞIR DARBE

“Avrupa'da enerji fiyatları son 1 yılda neredeyse 5 kat arttı. Yıl sonuna kadar petrolün 90 dolara çıkması bekleniyor. Tabii bunlar her şeyin fiyatını artırıyor. Eylülde üretim ivme kaybetmeye başladı. Kredi hacmi büyümüyor. Biz de sadece ihracatla büyüyebilsek ona bağlı kalalım da. Petrolde 20 dolarlık artış cari açığımızın 6 milyar dolar yükselmesi demek. Üretici maliyetlerindeki artış yüzde 45'e ulaştı. Enerjideki zammı yansıtsalar enflasyon patlayacak. Eşel mobil olsa bütçe açığı büyüyecek. Sonunda Hazine ek borçlanmaya gitmek zorunda kalacak. Dolar daha da değerlenecek. Sonuçta ekonomi çok ağır darbe yiyecek. Bunun adı stagflasyon. Ekonomi potansiyelinin altında büyüyor ve enflasyon artıyor. 2022'de ekonomi ancak yüzde 2.5-3 büyür, enflasyon ise yüzde 20'nin altına inmez. Çünkü enflasyonu yükselten nedenler belli.”

Lastik patlamış, sen şoförü değiştiriyorsun

Merkez Bankası Başkanı'nın 20 ayda dördüncü kez değiştirilmesi konusunda da Yeşilada, “Otomobilin lastiği patlamış, sen şoförü değiştirsen ne olur? Gelen kişinin ne denilirse yapması belirsizliği daha da artırıyor” dedi. Türkiye'de iktidar değişse bile eğitim gibi yapısal sorunların çözülmesinin en az 10 yıl alacağını vurgulayan Yeşilada, “Önce geminin dümenini değiştirmekte yarar var, dipteki deliğe daha sonra bakılır” şeklinde konuştu.

Yabancı için Türkiye'nin risk primi yok ama Erdoğan riski var

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın ekonomide hiçbir kurala dayanmayan hamleleri yüzünden son zamanlarda Türkiye'ye tek kuruş sıcak para girmediğine dikkat çeken Yeşilada, “Çünkü Türkiye'nin risk primi yok ama Erdoğan riski var. Yerine gelen en zayıf koalisyon bile olsa Türkiye'ye yeniden sıcak para akar” diye konuştu. Türkiye'de 90'lı yıllardan bu yana stagflasyon yaşanmadığını belirten Yeşilada, sözlerini şöyle sürdürdü: “O yüzden giderek yoksullaşan vatandaşların artık tahammülü kalmadı. Çünkü daralmaya alışık değiller. Bu yüzden Devlet Bahçeli AKP'nin çökmekte olduğunu görürse kendini kurtarmaya çalışabilir. Vekil istifaları başlayabilir. Dünyanın her yerinde hayat pahalılığının bu seviyeye geldiği ülkelerde çatışmalar görüyoruz. Ankara'nın dünyayı tetkik edip bir an önce çare bulması lazım. Çünkü

Üreticinin enflasyonu yüzde 43,96 oldu

Enflasyonla mücadele için 103 milyar TL vergiden vazgeçildi

Zincir marketlerin toplam şube sayısı 10 binlere ulaştı ve hala freni patlamış kamyon gibi hızla ilerliyoruz Her an çarpabiliriz.

17 Ekim 2021 Pazar

ALMANYA VE TÜRKİYEDE SEÇİM FARKI

 


22 yıl Türkiye'de seçim izlemiş bir gazeteci olarak, Almanya'daki seçim kampanyasını merakla takip ediyorum. Dikkatimi çeken bazı noktaları özetleyeyim:  Almanya'da yaşayan arkadaşımın aktarimlariyla yazacağım.


Öncelikle sokaklarda seçim havası gözlemek mümkün değil. Yol kenarlarındaki afişler dışında

ne meydanlarda kitlesel mitingler var, ne her yerde parti bayrakları... 


Seçime henüz iki yılı kalmış olan Türkiye'de, seçime günler kalmış Almanya'dan daha da politize bir hava var. İkinci önemli farklılık, ülkeyi yöneten lidere ilişkin... Merkel ve Erdoğan, son dönem Avrupa'da en uzun süre hükmeden iki lider... Merkel, yeniden seçilebilecek iken, kendi isteğiyle bırakıyor. 


Erdoğan, yeniden seçilemeyeceği anketlerden anlaşıldığı halde iktidar ömrünü uzatmanın kurnaz yollarını arıyor. Türkiyede  siyasetteki sonik yerinin dolmasının güçlüğü…Merkel'in koltuğuna oturmak isteyen adaylardan hiçbiri şu an için onun formatında görünmüyor.


 En önemli farklılıklardan biri, Alman siyasetinin koalisyon, daha doğrusu uzlaşma ve taviz geleneği... Tek parti-tek lider sisteminin acı mirası,Almanya'yı bir daha hiç kimsenin tek başına hükmedilemeyeceği bir sisteme yöneltmiş. Seçim sonrası uzlaşmak zorunda kalacaklarını bilen parti liderleri birbirlerine hoşgörülü ve saygılı davranıyor. 


Türkiye'deki iktidar ise koalisyonu bir "aciz yönetim biçimi" olarak gösterirken,Merkel'in koltuğuna oturmak isteyen adaylardan hiçbiri şu an için onun formatında görünmüyor. 


En önemli farklılıklardan biri, Alman siyasetinin koalisyon, daha doğrusu uzlaşma ve taviz geleneği... Tek parti-tek lider sisteminin Almanya'nın, korkunç sonuçlarını görüp tarihe gömdüğü bir tek adam rejimini inşa etmek için uğraşıp duruyor. 


Almanya sürekli mutlak gücün önüne fren ve denge mekanizmaları kurarken, Türkiye habire otoriterliğin gazına basıyor.Ve son olarak, genelde demokrasi için tehdit kabul edilen AFD gibi partilerin kapatılmak yerine, muhtemel bir koalisyon ortağı gibi görülmeyerek izole edildiğini belirtmekte yarar var. 


Demokrasi, onu kullanarak onu yok etmeye çalışan zihniyetlere karşı kendisini biraz da böyle korumaya alıyor.

Geldik en önemli farka: Seçim gecesi, kimse sandıkları korumak üzere seçim merkezlerinde sabahlamayı düşünmüyor Almanya'da... Seçim gecesi rahat bir uyku uyuyabilmek, bir demokrasinin en asgari şartı olsa gerek. 


sanırım  siyasetçilerin  işine geldiğin de örnek gösterdiği Almanya ile Türkiye farkını anlatabildim.






  


24 Eylül 2021 Cuma

AKP EĞİTİMDE SINIFTA KALDI

 Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Aydın Milletvekili ve Adalet Komisyonu Üyesi Süleyman Bülbül, salgın döneminde uzaktan eğitimde milyonlarca öğrencinin eğitimden yoksun kaldığını belirterek, “İktidar, eğitimin herkes için eşit ve ücretsiz olduğu esasını hiçe saymaya devam ediyor. AKP eğitimde sınıfta kalmıştır” dedi.

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından salgın döneminde yalnızca 664 bin 157 tablet dağıtıldığı ortaya çıktı.

Aydın Milletvekili ve Adalet Komisyonu üyesi Süleyman Bülbül, pandemi döneminde dağıtılan tabletlerle ilgili Milli Eğitim Bakanlığına soru önergesi verdi.

Milli Eğitim Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığından Bülbül’ün soru önergesine verilen yanıtta, "Bakanlığımızca ailenin gelir durumu, okula devam eden kardeş sayısı, EBA Destek noktalarına erişim durumu gibi kriterlere göre 664 bin 157 tablet bilgisayarın 4.5G GSM hatlı, 25 GB kotalı internet paketi dağıtımı ile öğrencinin teknolojik imkan ile uzaktan eğitimi sağlanmıştır." denildi.

Bakanlık ayrıca 2015-2016 öğretim yılı içerisinde Fatih Projesi kapsamında 1 milyon 437 bin 800 tablet bilgisayar dağıttığını belirterek, MEB'in bugüne dek ülke genelinde dağıttığı toplam tablet sayısının 2 milyon 101 bin 957 olduğu belirtildi.

MİLYONLARCA ÖĞRENCİ TABLETSİZ KALDI

CHP’li Bülbül konuyla ilgili yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“MEB'in kendi raporuyla ortaya konulduğu üzere EBA'yı aktif kullanan öğrenci sayısı 12 milyon. Derslere katılan öğrencilerin çoğunun telefonla katılmasına rağmen 6 milyona yakın öğrenci ise EBA sistemine giremedi. İnternete erişemeyen öğrenciler bir yana, interneti olanlar da tablet, bilgisayar ya da telefon olmadığından eğitimine devam edemedi. Şimdi bu önergeye verilen cevapla anlıyoruz ki milyonlarca öğrenci dağıtılamayan tabletler nedeniyle eğitimlerinden mahrum kalmış. Yapılması gereken eğitimde fırsat eşitliğini sağlamakken, bakanlık tablet dağıtıyoruz diyerek sadece göz boyamış. Aslı yükümlülüğü olan eğitim hakkını herkes için sağlamakken görevini yerine getirmemiş.”

VAKIFLA MİLYARLARCA LİRA DAĞITTILAR

Bakanlık Türkiye Maarif Vakfı'na 2021 yılı bütçesinden 1.2 milyar TL'ye kadar kaynak aktarabiliyor ama geçtiğimiz eğitim öğretim yılı için planlanan bütçeden 74,9 milyar TL daha az harcadı. Öğrenci başına harcanan miktara baktığımızda hedeflediklerini bile tutturamıyorlar. Ne yazık ki kaynakların öğrencilere gitmediği ortada. Kaynak ayırmak, harcama bir yana bir de bu eksikliği AKP ticarete bile dökmeye kalktı. Trabzon İl Milli Eğitim Müdürlüğünce okullara gönderilen yazıda, öğrencilere ücretsiz dağıtılmak için verilen tabletlerin il milli eğitim müdürlüğünden birim fiyatının yarısına alınabileceği duyurulmuştu. Ortaya çıkmasa bu tabletleri bile satacaktınız. İktidar, eğitimin herkes için eşit ve ücretsiz olduğu esasını hiçe saymaya devam ediyor. AKP eğitimde sınıfta kalmıştır.”

2 Eylül 2021 Perşembe

KOMPLO TEORİSİ

Tek başkanlık sistemine geçileceği dönemde, Yeni akit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak Kanada’da katıldığı bir konferansta Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başkanlık seçilmesi durumunda halife olacağını ve Ak Saray’daki odalarında hilafet temsilcilikleri açılacağını söylemişti yine 2019'da Emine Erdoğan'ın daha önce yapmış olduğu ‘’yeryüzünde halife olmanın sorumluluğunu taşıyoruz’’  sözleri unutulmadı elbette,

Belki de bu nedenden dolayı halife olma yolunda yavaş yavaş adım atma çabası göstermesinin halifelikle bağlantılı olabileceğini düşünmeden edemiyor insan!

Sayın Cumhurbaşkanı’nın Avrupa ülkeleri ile iyi ilişkiler içerisinde iken aynı zamanda bütün Arap ülkelerini bir arada toplamaya çalışması, onlara yardım etmesi ve Araplarla iş ilişkilerini güçlendirmesi, Osmanlı dönemini örnek alarak sürdürdüğü yaşam biçimi, İmam Hatip okullarını çoğaltarak dindar bir kesim yetiştirmesini sağlamaya çalışması, gibi bazı adımlar atmas,ı bu konuda halifelik için atılan adımlardır belki de;

Başa geldiği yıldan bu yana yapılan Köklü değişiklikler, Ana yasa maddelerinin değiştirilmesi özelliklede " TBMM adına Cumhurbaşkanı Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Başkomutanlığını temsil edecek. Olması da  her şeye hakim tek başkan, Lider  olma  çabası ,  Ergenekon olayında ve 15 Temmuz olayında planlı yapıldığı düşünülen bu darbe olayları hâkimler savcılar emniyet güçleri ve askeriyenin en tepesindeki paşalardan en küçük rütbeli Askerine kadar yüzlerce insanın tutuklanıp görevden alınması  Kulaktan kulağa yayılan  Darbe olacak Fısıltıları Dolaşmasına, İnsanların Endişe etmelerine neden oldu

Bu son günlerde internette dolaşan bazı ses kayıtlarına göre halen tasfiye edileceği planlanmış yüzlerce cumhuriyetçi üst düzey asker olduğu yönünde iddialar var,  komplo teorisine göre aslında 15 temmuzu planlayanlar ve Fotocularında içinde bulunduğu   Atatürkçü, cumhuriyet çi  Askerlerin, Halifelik planı yapan  Tayyip Erdoğan’a yönelikti

eğer O Gün Cumhur başkanı yakalanmışolsaydı Ak pati bugün Olmayacaktı. Dolayısı ile Halifelik düşünecek biride olmayacak tı, ve eski sistemden Türkiye yoluna devam edecekti.

 Ama tam tersi oldu ve Sayın Erdoğan bunu bildiği için karşı atağa geçerek, Cumhuriyetçi ve fetocu Askerlere karşı  darbe niteliğinde  bir yakalama gerçekleştirip adına da Hepsi Fetocu denildi.

Diğer yandan Türkiye’nin sınır kapılarından bir süredir içeri giren mültecilerinde Sadat ta eğitim aldıklarıyla ilgili söylemler var, yine komplo teorisine göre sadatta eğitim verilen Afganlı gençler silahlandırılıp ilerde büyük kaos yaratmaları sağlanacak, sıkı yönetim uygulanacak, ve sonrasında Erdoğan Halifeliğini ilan edecek.

Tabi bunca söylemler ne derece doğru bilinmez ama zaman her şeyi su yüzüne çıkartacaktır.

15 Ağustos 2021 Pazar

AFGANİSTAN TALİBANA YENİK DÜŞTÜ

 

                              

Afganistan'da yaşananlar tüm dünyanın gündeminde. Afganistan Başkanlık Sarayı'na girerek Kabil'de de kontrolü ele alan Molla Abdülgani Birader liderliğindeki Taliban  Afgan halkına korku saldı Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani ülkeyi terk etti.  Panik halindeki Halk  ABD nin uçaklarına binmek uğruna düşerek, ölmeyi göze alarak canını kurtarma derdine düştü.

. Peki Taliban kimdir, amacı ne? İşte Taliban'ın tarihçesi...

Afganistan'da faaliyet gösteren silahlı örgüt Taliban, Peştunlar'dan oluşan Sünni İslamcı grup. Grup üyeleri kendilerini 'Afganistan İslam Emirliği' olarak tanımlıyor.

Taliban, 1994'te Afganistan'ın güneyindeki Kandahar kentinde ortaya çıktı.1979'da başlayan iç savaşta Sovyet işgaline karşı savaşan gruplardan biriydi.

80'lerde Amerika Birleşik Devletleri'nin desteğiyle Sovyet güçlerine karşı savaşanlara Mücahit deniyordu.

Mücahitlerin içinden çıkan bu grup, daha sonra "talebenin çoğul hali olan "Taliban" ismini aldı.

Taliban, iki yıl içinde ülkenin büyük bölümünde kontrolü ele geçirdi. Diğer mücahit gruplar ülkenin kuzeyine çekildi.1996'da İslam Emirliği ilan edildi. Afganistan'da katı bir şeriat rejimi kuruldu. Amerika Birleşik Devletleri'ni hedef alan 11 Eylül saldırıları Taliban rejiminin sonunu getirdi.

Amerikan yönetimi, El Kaide'ye güvenli liman olduğu için Afganistan'a savaş açtı, Taliban'ı devirdi. Taliban lideri Molla Muhammed Ömer kayıplara karıştı.

Molla Ömer'in 2013'te öldüğü, iki yıl sonra oğlu tarafından doğrulandı. Taliban'ın iktidarda olduğu beş yıl boyunca kadınlar kamusal hayattan dışlandı. Okumalarına ve çalışmalarına izin verilmiyordu. Yanlarında erkek olmadan dışarı çıkmaları da yasaktı. Taliban rejiminde Batı kültürüne de yasak getirildi. Kırbaç cezaları gibi uygulamalar vardı. Buda heykellerinin dinamitle havaya uçurulduğu görüntüler Taliban iktidarının simgelerinden biri oldu.

Önceleri nispeten yumuşak bir görünüm veren örgüt Kabil'in ele geçirilmesinin ardından çok katı kurallar uygulamaya başladı. Şeriata dayalı anayasal sistem yürürlüğe girdi. Hanefi mezhebi ön planda tutuldu. Şeriatın gündelik hayatta uygulandığını takip etmek için Emr-i bil Maruf (iyiliği emretme) Bakanlığı oluşturuldu. Hayatın her alanından soyutlanan kadınların çalışması, kız çocuklarının okula gitmesi ve eğitim alması tamamen yasaklandı. Kadınlara peçe zorunluluğu erkeklere ise takke ve sakal mecburiyeti getirildi. Sakalını kesenler için 6 aydan başlamak üzere hapis cezası verildi. Yüzü görülen kadınlar kırbaçlandı.

Afganistan Televizyonu'nun yayını durduruldu. Fotoğraf dâhil her türlü görsel yayın ve müzik yasaklandı. Erkeklere, evine en yakın camide 5 vakit namaz kılma mecburiyeti getirildi.

Emr-i bil Maruf görevlileri camilerde yoklama aldı. Mazeretsiz camiye gitmeyenlere ağır yaptırım uygulandı. Namaz surelerini bilmeyenler kırbaçlandı. Bütün okullar medreseye dönüştürüldü. Ders kitaplarındaki görseller yok edildi. Medreselerde 3'üncü sınıftan itibaren tüm öğrencilere en az 3 metre olmak üzere sarık sarma mecburiyeti getirildi. Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz?. Ele geçirilen tüm bilgisayarlar TV kabul edilerek kırıldı.

'İslam devletine karşı gelenler' hain ilan edilerek doğrudan idam edildi. Özellikle farklı mücahit gruplara mensup kişiler, yakalandıklarında şer ve fesat hükmü ile idam edildi. Çok sayıda kişinin çeşitli sebeplerle eli kesildi. İdamların ve el kesmelerin birçoğu cuma namazlarından sonra gerçekleştirildi ve halka izlettirildi. Kesilen eller, şehrin merkezinde sergilendi.

Resmi kurumlarda Peştu dili mecbur edildi. Toplu taşıma araçlarındaki aynalar, kadınlara bakılabileceği gerekçesiyle kaldırıldı.

Kadınlara yaşam hakkı tanımayan Taliban yönetimi Yalnız Afganistan için değil Türkiye içinde bir tehlike arz ediyor. Oradan kaçan genç erkeklere sınır kapılarımızı resmi olarak kapalı desek te,  giren yüzlerce Afganlı olduğu bilgisi geliyor. Şimdi bundan sonra Türkiye’nin tutumu ne olacak merak konusu ..

4 Ağustos 2021 Çarşamba

ORMANLARIMIZ YANIYOR

 

Antalya büyükşehir başkanı muhittin Böcek Manavgat’taki orman yangınları başladığında onu gece gündüz demeden insanüstü bir mücadele verirken izledik.

 Bir haftadır Manavgat’ta yangınlar halen kontrol altına alınamamış.

Evler yanmış, ormanlarımız bitmiş, ormandaki canlılar kül olmuş.

Köylüler, siviller yangın terinde canla başla çalışırken TV karşısına geçen bir AKP bakanı “TOKİ yananların yerine öyle evler yapacak ki, herkes keşke benim de evim yanmış olsaydı diyecek.” Sözleriyle demeç veriyor

Akıllara durgunluk veren bir açıklama..!’’

Başka bir bakan çıkıp ‘’yardım teklifleri aldık ama biz kabul etmedik ‘’ diye büyük bir gaf yapıyor

Yetmemiş gibi sayın cumhurbaşkanı olay yerine gidiyor ve oradaki evsiz kalmış hayvanları telef olmuş halka çay dağıtıyor.

Yangın meydana gelen şehirler de halk panik korkmuş ve çaresiz,

Antalya, Muğla, İzmir, Osmaniye, Mersin, Adana, Çanakkale, Kayseri, Edirne, Kütahya, Aydın, Kilis, Kocaeli, Kastamonu, Sakarya, İstanbul, Hatay, Bursa, Diyarbakır, Karaman, Balıkesir, Manisa, Bingöl, Kırklareli, Bilecik, Şanlıurfa, Bitlis, Kahramanmaraş, Çorum, Isparta Cayır cayır yanıyor, Belediye başkanları çaresiz uçak istiyorlar yardım çağrısı yapıyorlar yetkililer yardım için geç kalıyorlar veya gerek yok deyip müdahale etmiyorlar.

8 adet özel uçağı olan bir başkanın ülkesinde yangın söndürme uçağı maalesef yok THY’nin uçakları var ama eski diye kullanmak istemedik. Diye bakan bey açıklama yapıyor.

Hata üstüne hata yapılıyor askerler ortada yok tamalar 1 hafta sonra sahaya çıkıyor köylü kadınlar sırtında itfaiye hortumu taşıyor devlet adamlarının biri gidip, biri geliyor ve her gelen cumhurbaşkanımızın talimatıyla geldim diye reklam yapıyor

 Bunlar bir yana. Birde Kızılay Iban yolluyor ‘’yardım edin bize’’ diye mesaj atıyor daha önceki yapılan yardımların başka yerlere yollandığını hatırlatmama gerek var mı? Bilmiyorum ama insanlar artık Kızılay’dan umudunu kesmiş kendi yardımlarını kendileri yapıyor.

4 Mayıs 2021 Salı

YAP BOZ TAHTASI KARARLAR

 Çok garip bir “tam kapanma günleri” yaşıyoruz.

Hesapta tam kapanma kararı ama

O kadar geniş bir muafiyet uygulanıyor ki, neredeyse evinde kalan yok.

Evden çıkamayanlar hepsi aşı olmuş 65 yaş üstü vatandaşlarımızla 20 yaş altı çocuklar ve gençler.

Tam kapanma açıklaması yapılınca Millet tatillere köylerine göç etti tabii giderken de koronayı da otobüsler sayesinde birbirine bulaştırdı ve izin kâğıdınıalanlarda,

Aşı olmayanlar ise sokaklarda.

Muhalefetten ve sosyal medyadan “eleştiriler yükseldi.

Bu sefer alelacele bir karar çıkardı İçişleri Bakanı, dedi ki; “e-Devlet’e yeni bir buton ekledik, buna basın, muafiyet ve seyahat talebinizi anında alın.”

Hani Eskiden kuyruk vardı diyen zihniyet var ya! İşte o zihniyet bizim bir kutunun başında günlerce dakika dakika siteye girmek için nasıl bekleyip çabaladığımızı kuyruktan saymıyor sanırım.

 E devlete girilmiyor, E randevu alamıyoruz bildirge yollanıyor açamıyoruz, E sigorta hata veriyor ve bu böyle devem edip gidiyor

 Kabul etmek gerek Pandemi konusunda hükümet sınıfta kaldı. Binlerce genç ev geçindiren aile yoksulluk sınırının altında yardım beklerken, bizim hükümet kongrekongre yaparak biraz daha virüsüyayarak katkıda bulunmuş oldu

Adana’da yapılan futbol maçlarına beşer bin seyirci alındı.

Tribünleri lebalep dolduran taraftarlara polis en küçük müdahalede bulunmadığı gibi, kimseye de ceza kesilmedi.

Yine aynı gün İstanbul’da üstelik devletin üst düzey yöneticileri maske mesafe koşullarına hiç uymadan lebalep biçimde bir cenaze namazına katıldılar.

İşin tuhafı böyle bir kalabalığa müdahale etmesi geren İstanbul Valisi ve İstanbul Emniyet Müdürü de o cenazedeydi.

Lebalep dolu maçlara ve cenaze törenlerine ağızlarını açıp tek kelime söyleyemeyenler, tek başına denize giren birine ceza yazdırıyor

Sosyal medya tam kapanma üzerine espriden geçilmiyor. Hükûmet resmen alay konusu oldu.

– Sokakta bulaşır otelde bulaşmaz.

– Gün içi 9-18 arası bulaşmaz, geri kalan saatlerde bulaşır.

– Fakire bulaşır, zengine bulaşmaz.

– Hafta sonu bulaşır, hafta içi bulaşmaz.

– Tek başına yüzerken bulaşır, statta 5000 kişi maç izlerken bulaşmaz.

– Vakit namazında bulaşmaz, teravihte bulaşır.

– Aşılıya bulaşır, aşısıza bulaşmaz.

– Tatil evinde bulaşır, patates-soğan kapışmasında bulaşmaz esprileri de trajik komik bir durumda olduğumuz gösteriyor aslında.

Bilmem dikkatinizi çekiyor mu ama AKP Genel Başkanı, geçmişin cumhurbaşkanı, başbakanı, Meclis Başkanı, Genelkurmay Başkanı, iç vedış işleri, adalet ve savunma bakanları, MİT müsteşarı, Merkez Bankası Başkanı gibi çok önemli kurumların başındakilerin toplam

Yetkilerinden çok daha fazlasını kendinde topladı.

Tüm bakanlıklardaki ve belediyelerdeki personelin disiplin amirliğini de üstlendi.

Bu kadar işi yüklenirken aslında ülkeyi yönetemez hale geldiğini fark etmiyor. Ve bu son alınan yaz boz tahtasına dönen karalarla da  bunu ispatlamış oluyor.

20 Ocak 2021 Çarşamba

RESTORANLARI AÇILMALI

 

Pandemi yani covit 19 hastalığı başladığından beridir dünya ekonomik krize doğru gidiyor

İki seçenek var, ya Covit’ten öleceğiz ya da açlıktan gidişat hiç iyi değil.

İnsanlar işsizlikten hırsızlığa başladı, evlerde huzur kalmadı boşanma davaları patladı, borçlanmayan

İnsan kalmadı ve bunun karşılığında devlet yettirmeye çalışıyor ama hazine boşalmış durumda.

Bakmayın ekonomi iyi olacak yükselişe geçtik laflarına, açıkça bittik bittik.

 Şimdi çaresiz kalan topluma iyi haber veriliyor 

Restorandalar açılacak!

 Geç bile kalındı hiç kapatılmamalıydı.15 gün sokağa çıkma yasağı olsaydı şimdiye bu illet kontrol altına alınmış olacaktı.

Açık söyleyeyim.

Esnafın dayanacak gücü de kalmadı.

Avrupa’da da restoranların, kafelerin büyük çoğunluğu kapalı.

Ancak hükümetler geçen yılki cirolarının yüzde 75’ine kadarını ödüyor. Çünkü ekonomileri çok iyi

Oralarda da Yiyecek içecek büyük bir sektör ve milyonlar çalışıyor.

Dolayısıyla herkes hükümetin alacağı kararları bekliyor.

Mart ayının ikinci yarısında hafta içi sokağa çıkma yasağı saati 21.00’den 23.00’e çekilebilir. Hafta sonu yasağı gündüz kaldırılabilir. Okullar ve lokantalar belli kurallarla açılabilir.

 Diğer yandan virüs gün geçtikçe, biner biner düşüş göstermeye başladı  aşıların gelmesiyle  Sağlık çalışanları başta olmak üzere  65 yaş üstü ve  kronik hastalara da aşı yapılmaya başlan dı.  bu da bir iyiye gitme sinyalidir.

Okullar açılır restoranlarda çalışmaya başlarsa sanıyorum ki, hem Ekonomik kiriz hem işsizlik hem de  yaşam normale dönecektir

5 Ocak 2021 Salı

BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ AKP YE MAHKUM

 

Son günlerin popüler haberi; Boğaziçi Üniversitesi ‘ne atanan AKP li bir siyasetçi; Prof. Dr. Melih Bulu

Profesör Doktor yazdığıma bakmayın mesleği kâğıt üzerinde profesör olabilir ama kendileri siyasetin her alanında yer almış, almaya çalışmış kısaca kendini siyasete adamış biri. Hani “Üniversiteler özerktir.” Diye biliyoruz ya. Yanlış biliyormuşuz aslında.

 

Biri gider milletvekili olmaya niyetlenir, seçilirse milletvekili, seçilemezse gider bir şirketin genel müdürü, Yönetim kurulu, bir kamu kurumunun bilmem ne dairesi başkanı, hiçbir şey olamazsa da gider bir üniversite rektörü olur, bunun için elinizde bulanması gereken tek şey, tanıdık bir parti lideri olması. (Zaten bir yerlere gelmek istiyorsanız Siyasetçi Olacaksınız ilkokul mezunu olmanız dahi fark etmez)

Toplumumuzda okuyan kesim için “dirsek çürüttü” deyimi kullanılır. Yıllarca dirsek çürütenler, yıllarca dirsek çürüteceklere yol gösterecek olan kıymetli, elleri öpülesi insanlarımız vardır. Tabiri caizse bu insanlar, Tırnaklarıyla kazıya kazıya ulaşmışlardır vâkıf oldukları bilgi ve becerilere.

 

Eskilerin; işin erbabı, ustası, hatta Adam ilmini biliyor dedikleri olayda budur aslında. Tıp fakültesine veteriner hekimin dekan olduğu, sahte diplomayla öğretmen Hatta Başbakan Cumhurbaşkanı olunabildiği, bir fakülte açılmadan öncesinde oradan mezun olan insanların olduğu, benzeri bir çok örnek sayılabilecek durumların yaşandığı bir ülke var biliyor musunuz? Liyakat dediğimiz şey de tam olarak budur. Az önce bahsettiğimiz durumlarla karşılaşmamaktır yani.

 

Arabayı ehliyet mi sürüyor? Koltukta diploma mı oturuyor, yönetiyor? Diyebiliyorsak ne mutlu bize. Yalnız, trafik çevirince, işi bilenler eleştirince; yukarıdan tanıdığımız insanlar olmalı bunları söyleyebilmek için. Söyleyemiyorsak eğer; ehliyet de şart, diploma da şart, İngilizce de şart hatta dil sınavında bilmem ne seviyesinin üstünde olmak bambaşkadır, kpss’den bilmem kaç puan almak da şart, torpil olmayınca pardon sağlam referans sözlü mülakattan kalmak da şart. Daha burada saymaya dilimizin, aklımızın, kâğıdımızın, paramızın yetmeyeceği o kadar şartlar var ki… Anaa ne çok şart varmış değilmi?

 

Bazılarımız şanslıdır. Yazımızın başında dedik ya, milletvekili adayı olunur, baktın milletvekili olamadın diğer söylediklerimiz de teğet geçti, o zaman dalarsın bir üniversiteye. Ya da daldırırlar. O kısmına benim de aklım ermedi. Zaten kalabalık ve bulanık yerler oralar, kim nasıl fark edecek ki seni. Bakanıyla, Genel Müdürüyle, Daire Başkanıyla tanışamadan, tek kelam bile edemeden emekliliği dolan memurlar var bu ülkede. Rektörün ne iş yaptığını sorsan cevap veremeyecek öğrenciler var onca üniversitelerin içinde. Rektörünü tanımadan, tek kelam etmeden mezun olan binlerce belki milyonlarca öğrenci olması da normal değil mi?

 

Devletimiz bizi bizden daha iyi düşünür, biz kalın kafamızla hesap ettik de onlar hesap kitap yapmadan mı yapıyorlar bu atamaları. Bu adamları bu mevkilere atayandan daha mı iyi bileceksiniz? Haddinizi bilin haddinizi!