Son günlerin popüler haberi; Boğaziçi Üniversitesi ‘ne
atanan AKP li bir siyasetçi; Prof. Dr. Melih Bulu
Profesör Doktor yazdığıma bakmayın mesleği kâğıt üzerinde
profesör olabilir ama kendileri siyasetin her alanında yer almış, almaya
çalışmış kısaca kendini siyasete adamış biri. Hani “Üniversiteler özerktir.”
Diye biliyoruz ya. Yanlış biliyormuşuz aslında.
Biri gider milletvekili olmaya niyetlenir, seçilirse
milletvekili, seçilemezse gider bir şirketin genel müdürü, Yönetim kurulu, bir
kamu kurumunun bilmem ne dairesi başkanı, hiçbir şey olamazsa da gider bir
üniversite rektörü olur, bunun için elinizde bulanması gereken tek şey, tanıdık
bir parti lideri olması. (Zaten bir yerlere gelmek istiyorsanız Siyasetçi
Olacaksınız ilkokul mezunu olmanız dahi fark etmez)
Toplumumuzda okuyan kesim için “dirsek çürüttü” deyimi kullanılır.
Yıllarca dirsek çürütenler, yıllarca dirsek çürüteceklere yol gösterecek olan kıymetli,
elleri öpülesi insanlarımız vardır. Tabiri caizse bu insanlar, Tırnaklarıyla
kazıya kazıya ulaşmışlardır vâkıf oldukları bilgi ve becerilere.
Eskilerin; işin erbabı, ustası, hatta Adam ilmini biliyor
dedikleri olayda budur aslında. Tıp fakültesine veteriner hekimin dekan olduğu,
sahte diplomayla öğretmen Hatta Başbakan Cumhurbaşkanı olunabildiği, bir
fakülte açılmadan öncesinde oradan mezun olan insanların olduğu, benzeri bir
çok örnek sayılabilecek durumların yaşandığı bir ülke var biliyor musunuz?
Liyakat dediğimiz şey de tam olarak budur. Az önce bahsettiğimiz durumlarla
karşılaşmamaktır yani.
Arabayı ehliyet mi sürüyor? Koltukta diploma mı oturuyor,
yönetiyor? Diyebiliyorsak ne mutlu bize. Yalnız, trafik çevirince, işi bilenler
eleştirince; yukarıdan tanıdığımız insanlar olmalı bunları söyleyebilmek için.
Söyleyemiyorsak eğer; ehliyet de şart, diploma da şart, İngilizce de şart hatta
dil sınavında bilmem ne seviyesinin üstünde olmak bambaşkadır, kpss’den bilmem
kaç puan almak da şart, torpil olmayınca pardon sağlam referans sözlü
mülakattan kalmak da şart. Daha burada saymaya dilimizin, aklımızın, kâğıdımızın,
paramızın yetmeyeceği o kadar şartlar var ki… Anaa ne çok şart varmış değilmi?
Bazılarımız şanslıdır. Yazımızın başında dedik ya, milletvekili
adayı olunur, baktın milletvekili olamadın diğer söylediklerimiz de teğet
geçti, o zaman dalarsın bir üniversiteye. Ya da daldırırlar. O kısmına benim de
aklım ermedi. Zaten kalabalık ve bulanık yerler oralar, kim nasıl fark edecek
ki seni. Bakanıyla, Genel Müdürüyle, Daire Başkanıyla tanışamadan, tek kelam
bile edemeden emekliliği dolan memurlar var bu ülkede. Rektörün ne iş yaptığını
sorsan cevap veremeyecek öğrenciler var onca üniversitelerin içinde. Rektörünü
tanımadan, tek kelam etmeden mezun olan binlerce belki milyonlarca öğrenci
olması da normal değil mi?
Devletimiz bizi bizden daha iyi düşünür, biz kalın kafamızla
hesap ettik de onlar hesap kitap yapmadan mı yapıyorlar bu atamaları. Bu
adamları bu mevkilere atayandan daha mı iyi bileceksiniz? Haddinizi bilin
haddinizi!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder