30 Eylül 2016 Cuma

ÜNİVERSİTE GENÇLİĞİ


Bir süredir protesto yapan öğrenciler gündemden düşmüyor.gün geçmiyorki olaysız geçsin!
Her defasında hükümet onlarla masaya oturup konuşmak yerine polisle karşı karşıya getirip
sopalar la ,biber gazlarıy la, taşlar la, sopalar la biribiri ne giriyorlar.

Bütün bunların yanısıra ailelerde endişeyle olan biteni izliyor ve yıpratılıyorlar
üniversite öğrencileri muhalefet değil,siyesetci değildir.onların bir amacı vardır bedava okuyabilmek devletin desteğini alabilmek,


Gençlik cıvıl cıvıl bir duyguyu sembolize eder. Genç kitle içinde özellikle üniversite öğrencisi olanlar yeni düşüncelere ve farklılığa en açık olanlarıdır. Üniversite gençlerinin birçoğu devlet kapısında iş sahibi olmayı arzularken büyük çoğunluğunun sistemle herhangi bir çıkar ilişkisi olmamıştır. Bu nedenle öğrenciler mezun olana kadar sistemi var olan şekliyle değil ; kendi idealleri ve inançları için savaşırlar

bu onların en doğal hakkı olarak algılanması gerekirken AKP hükümeti Maalesef yıldırma politikası
uygulamakta ve ağır cezlarla sindirmeye çalışmamaktadır.
Burda unutulmaması gereken birşeyi ben yinelemek istiyorum.

Erzurumda spor yarışlarına katılanda, dayak yiyende bizim gençlermiz.bir yandan övgüler yağdırılıp.diğer yandan coplatılan Bu öğrenciler gün gelir elbetteki bu hükümete hesap sorar. Onlara uygulanan şiddet AKP hükümetine seçim zamanı elbetteki bir cevap ile verilecektir.
Burda söz konusu olan sadec öğrenciler değil aileleri de söz konusudur.hangi anne baba binbir zorlukla okutmaya çalıştığı çocuğunun dövülmesine razı olur.
Sırf devletten bekledikleri desteği almak için protesto ediyorlar diye bu denli bir cezayı kimse hak etmez.


AKP hükümeti gençlere yönelik tutum ve davranışlarını esnek leştirmez ise bu gençler ne dayakla nede ağır cezlarla durudurlmazyacaktır.
Çözüm ; ne olursa olsun şiddetle değil konuşmakla hallolmalıdır. Unutmayalımki gençlik geleceğimzidir.onları yok saymak duymazdan gelmek.sadece kıvılcım olan ateşi alevlendirmek olur.

HADESİN KAPISI


Türkiye’nin tarihi ve coğrafi güzelliğini bilmeyen yoktur. Özelliklede efsaneleri bol bir antik çağa sahibiz. bu efsanelerden biride yunan mitolojisinde ölüm tanrısı adı verilen hadestir
Hades;
Denizli'nin 18 km kuzeyindeki Hierapolis antik kentinde yaşamış olarak kabul ediyor Anadolu'daki en geniş ve en iyi Korunmuş mezar alanlarından biri olan bu Nekropol'de ölümün sırrı da gizlidir
Hierapolis'te ölüme giden yol Apollon Tapınağı'nın altındadır. Ölüler ülkesinin Tanrısı bu
Tapınağın altında yaşar. Hâkimiyet kurduğu dünyanın giriş kapısında bir tavus kuşu bekçilik eder. Bu kapı sadece ölüler diyarına açılmaz,
Hades'in mağarası İncil'de de karşımıza çıkar. Bu, ölümdür ve ölüm insanın en büyük korkusudur. Değişmeyen gerçekten kaçmak için,
İnsanlar çeşitli yollar denemiştir ama hiçbiri onu ebedi dünyadan ayrı koymamıştır. Kurbanlar verilmesi de bu yüzdendir. Apollon'un üç
Ayaklı kazanında geleceğine harf açtıran insanlar, Hades'e sayısız kurban verseler de, sonuç hep aynıdır. Ölüm onların yakasındadır.
.
Ölüler diyarına gidebilmek için sıranın gelmesi gerekir. Bu, yazgıdır. Bu yazgıyı kimse değiştiremez. Ölümden korkan herkes sessizce
Yazgının gelmesini bekler. Yazgı geldiğinde herkes için kaçınılmaz olan son gerçekleşir. Ölüm bu bölgede yaşayanlara herkesten daha yakındır. Cehenneme inen merdivenler ayaklarının altında uzanır. Ve ölümün kapısına yaklaşan herkesi bekleyen son aynıdır.
Burası gerçekten cin çukuru sanki Hades'in ülkesi bu kapının ardında diye biliniyor
yani, cehenneme inen yol! Ve Hades'i uyandırmadan, ülkesine girmenin tek yolu belki de Ölüler diyarına açılan kapının kilidini açmak; ama maalesef yıllar önce sakıncalı olduğu gerekçesiyle taşlarla örülmüştür.
Hades'in Kapının taşla örülmesinin sebebi, buradaki zehirli gazlar. MTA ekibinin ölçümlerine göre, karbondioksit oksijen seviyesinin 10 kat üzerinde. Bu da ölümle
Aynı anlama geliyor. Yapılan ölçümler, Hades'in öldürücü gücünü de açıklamış oluyor
Hades'in kaynayan sularına girmek hiç de kolay değil. Suyun baca yaptığı bu noktada akıntı kuvvetli ama suyla birlikte
İlerlemek mümkün değil. Suyun yol bulduğu çatlaklar bir insanın geçemeyeceği kadar küçük. Hades'e giden yol, bölgeye şifa dağıtan
termal suların kaynağına çok yakın. Bu suların yeryüzünü gördükleri ilk nokta burası. Suyun içindeki gazlar burada hızla havaya
Karışıyor. Karbondioksit oranı yüksek olduğu için, ölüler diyarına açıldığı düşünülen bu kapı, ölüm getiriyor. Sır çözülmüştür. Hades'in binlerce yıldır dağıttığı
Ölümü, bölgedeki termal kaynak beslemiştir. Binlerce yıldır insanlara şifa olan bu ılık sularda, başta ölüm vardır. Ölüm getiren su, kaynağını
Aldığı noktadan biraz uzakta, iyileştirici gücünü sunar. Bu iyileştirici güç, bu topraklardaki kesintisiz yerleşimlerin tek nedenidir. Çünkü
Burada su, inançla birleşmiş ve hayatları şekillendirmiştir.
İşte Hades kapısı nın hikâyesi de burada bu şekilde dilden dile sürüp gidiyor..

HARİKA ŞEYLER


Geçen gün bir dergide yazı okudum, hangi dergi olduğunu tam olarak hatırlayamıyorum. Ayak üstü bir solukta okuyuverdiğim bir yazı işte. Ama çok önemli bir yazıydı.
Dünyanın yedi harikası nedir? Diye sormuş öğretmen, öğrencinin cevabı ise: "Gözüm, kulağım, burnum ve ağzım" olmuş. İlk baştabana garip gelen bu cevap beni epey düşündürdü. Ben de sizin gibi Çin Seddi, Piramitler falan bekliyordum.
Evet, gözlerim olmasaydı dedim aklımdan ne kötü olurdu. Denizin maviliğini göremezdim ya da semaya doğru uçan kuşun kanat çırpışını, küçük bana bakan iki gözü de göremezdim. Ya kedimi, bana yalvararak bakan iki yeşil gözü de göremeyecektim o zaman. Milyarlar verseler değişmezdim gözlerimi, bir taraftan da şükrettim halime, bu gözlere sahip olduğum için.
Uzun, derin bir nefes çektim içime, derin bir bahar kokusu girdi burnuma, oradan da beynime dağıldı zerre zerre. Ihlamur kokusunu hissetim içimde, ardından da yeni açmış bir papatyanın kokusu dağıldı bedenime. Çok mutlu oldum o an. Yaşadığımı hissettim birden.
Geçen temmuz aynında burnumdan bir ameliyat geçirdim çok acı çekmiştim, tam bir hafta tamponla dolaşmak zorunda kaldım. Burnum kapalı olunca ağzımdan nefes alıyordum. Ağzım hep açık dolaşıyordum bu yüzden. Ameliyat zaten iki saat sürdü, tamponların alınması da tam bir ölümdü. Hiç öyle canım yanmamıştı daha önce.
Tamponla dolaştığım bir hafta boyunca düşündüm sağlıklı günlerimi, şükrettim halime. Artık burnumu daha çok seviyorum, daha sevimli buluyorum aynaya bakarken, daha çok gülüyorum kendime. Ve her nefes alışımda daha çok şükrediyorum yaratana.
Küçük bebekleri bilirsiniz, onların kokuları başkadır, sesleri de, ağlamaları bile size en güzel parçanın ezgisi gibi gelir. Hele birde kendi çocuğunuz ise durum bambaşka. O sesleri de duyabiliyordum ben. Ve de kuşların seslerini, boğazdan geçen vapurun sesini de. Hepsinde ayrı bir güzellik vardı ve mutluluk.
Evet, benim harikam bunlardı işte, yedi harikam.
Duyduğum bir bebeğin sesi, yeni doğmuş bir kedinin gözlerini açmaya çalıştığı o zavallı aciz hali, semaya yükselen bir kuşun kanat çırpışları, bunları yedi harikam sayesinde görmüyor muydum? Duymuyor muydum? Bu seslerle beraber, benim yüreğimde kanat çırpıyordu. Sevdiğim insanları görünce "Merhaba" diyordum en içten dileğimi sunuyordum. Yüreğimin bir parçası olduklarını belirtiyordum cümlelerimle. Dilim sevgi sözcükleri ile kıpırdıyordu her zaman. Umut dağıtabiliyordum çevremdeki insanlara, paylaşıyordum mutluluğumu en yakınlarımla. Bütün bunları milyarlara değişemem ki.
Artık yedi harikamı bulmuştum ben, daha sıkı sarılıyordum onlara ve de hayata.

BEN ARTIK BAKMIYORDUM SADECE, GÖRÜYORDUM DA ÇEVREMDE Kİ GÜZELLİKLERİ. YOLDA HIZLI ADIMLARLA YÜRÜMEYİ, HAYATA İNAT DAHA ÇOK GÜLMEYİ, DAHA ÇOK MUTLU OLMAYI VE EN SONUNDA ŞÜKRETMEYİ ÖĞRENDİM BEN.

ALIŞKANLIKLAR


Savrulduk hepimiz bir yerlere. Kendi tercihimiz di kimimizin, kimimiz ise sadece boyun eğdik bize sunulan seçime. Hayır demeyi yada aksini iddia etmeyi aklımızın ucundan geçirmedik hiçbirzaman. Biz bize buyrulanı yapmalıydık veyahut söylenilmek isteneni bir bakışta anlamalıydık. Sadece bir kez söylenirdi bizden yapılması istenilen.

Sen sofrayı toplayacaksın, yengen bulaşıkları yıkayacak demişti annem. Ve annemle yaşadığım müddetçe ben sofra topladım, yengem bulaşık yıkadı. Kızıma masayı toplarmısın diye rica ettim, topladı! Yavrum masanın üstünü silmemişsin dedim, sen bana masanın üstünü sil demeden ki! topla dedin. Acaba annemle benim aramdamıydı fark, yoksa benim çocukluğumla kendi çocuğum arasinda mi? Çözemedim...

Kendimizden büyüklere otobüslerde yer vermeyi öğretmedi bize kimse, nasıl oldu bilmiyorum nasıl öğrendiğimi. Kızıma yer vermesi gerektiğini anlatmama karşın aldığım cevap; ben o koltuğun parasını ödüyor isem oturmak hakkım! Benim yetiştiğim çevre mi insaflı idi yoksa çocuğumun yetiştiği toplum mu fazla maddiyatçı? Çözemedim…

Üzerinden çıkanı gardolabına asarsan evimiz hiç dağınık olmaz demişti annem. Kızıma odasını toplamasını hergün söylemekten ben yoruldum, o dinlemekten yorulmadı. Burası benim odam, ben dağınık seviyorum! demesine karşılık, benim de evim dedirtmeyen terbiyem mi fazlay dı yoksa kızıma vermeye çalıştığım terbiye mi eksik ti? Çözemedim…

Hatırlıyorum kendiliğimden anlatırdım anneme günümün nasıl geçtiğini, okulumu, derslerimi, arkadaşlarımı. Annemin de o gün neler yaptığını adım gibi bilmeme rağmen anlattıklarını dinlemek beni, dinlenmiş olması ise annemi mutlu ediyordu.
Kızıma sorduğum da gününün nasıl geçtiğini alacağım cevap yine aynı idi. Hergün soruyorsun aynı şeyler işte, çok meraklı olma bu kadar! Benim huzur anlayışım mıydı ters olan yoksa kızımın huzuruma vurdumduymazlıkla yapıştırdığı 'meraklı' etiketi mi? Çözemedim…

Annem ve benim aramda hiç fikir ayrılığı oldu mu hatırlamıyorum bile. Eğer onun fikrinin aksini iddia etse idim acaba şu an kızımla yaşadıklarımı daha mı normal karşılardım yoksa kızımın annee herkesin normali kendisine göre değişir tespitine dahami az şaşar kalırdım? Çözemedim…

Biz savrulduk biryerlere ama kendi tercihimiz ile, ama önümüze sunulan seçeneklere boyun eğerek. Bizim yetiştiğimiz imkansızlıklar da aldığımız terbiye ile biz mi şanslı sayılırdık yoksa çocuklarımız mı bu bolluk içersin de farkında oldukları haklarını kullanmakla şanslı sayılırdı? Çözemedim

Ülkemde Eylem Var



Gezi eylemleri  devam ediyor.  Ne Basında nede başka yayın organlarında  hiç bir haber Yayınlanmıyor, yayınlanamıyor AKP hükumetinin satın aldığı medyanın borusu ötüyor
Hatay’daki Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) eylemlerinde düşerek hayatını kaybeden Ahmet Atakan için birçok şehirde gösteri düzenlendi. Taksim Dayanışması ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarının çağrısıyla yapılan gösterilerde, Taksim’de 26 kişi gözaltına alındı. Gözaltıları görüntülemek isteyen gazetecilere sivil ve çevik kuvvet ekipleri kalkanla müdahale ediyor.
Ve bizler hala  bekliyoruz peki ama neyi bekliyoruz? ne için ? kim için?
Bu ilk değil , sonuncusu da olmayacak, henüz başlangıç diyebileceğimiz bu olaylar dahada alevlenecek neden mi?
Çünkü hükumet kendi Ülkesindeki kaosu ve arbedeyi görmezden gelip  kulaklarını tıkıyor,
Çünkü halkın sesine kulak vermiyor bu gençler ne istiyor ,neden böyle davranıyorlar diye merak etmiyor , basını susturup  yayın hakları ellerinden alınıyor,
uzun süredir devam eden gösterilerden halkın bir çoğunun hala haberi yok  neden ? çünkü basında yayın yasağı var çünkü yayın yapanlar yandaş medya
Gezi olaylarında hayatını kaybeden altı Genç  var ve halkın AKP den yana olan kısmı  ''oh iyi olmuş'' diyecek kadar  acımasız ve kör bugün bu gençlere olanlar yarın kendilerinin başınada gelecek, bilmiyorlar
Başbakan kendi ülkesindeki sesi dinleyeceğine o Mısır ve Suriye için ağlıyor onlara  yardım etmek için gayret sarf ediyor
buradaki ölen gençler onun vatandaşı değil  eylemciler de onun vatandaşı değil , Tayyip efendinin vatandaşları ona kulluk eden ittat eden  ve onun şakşakçılarından başkası olamaz
Eğer sen Padişahım çok yaşa diyorsan, senden iyi vatandaş olur ama kafa tutuyorsan itiraz ediyorsan  sen Vatan hainisin öldürülmen haktır.
Twitter hesabından paylaşımda bulunan İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, "Sayıları 2 bine ulaşmayan marjinal örgüt mensuplarının İstiklal Caddesi'ndeki eylemlerine polisimiz zaman zaman müdahale etmektedir" diyerek, "Bazı yayın organlarında, bu eylemleri yaygın ve güçlü gösterme propagandalarına itibar edilmemesi ve halkımızın emin olmasını dilerim" diye yazıyor
nekadar basit sanki olay yok sanki ufacık bir kıvılcım ve Türk polisi o kıvılcımı söndürecek gibi konuşuyorlar ''siz rahat olun biz icabına bakıyoruz'' hesabı
Hayır bukadar basit olamaz marjinal değil o gençler Türkiyenin bekçileri  o gençler , Türkiyenin en Aydın kesimi gerçeği görebilen tarafsız Türkiyenin Vatandaşı onlar...
Hükümet istediği kadar gündemi değiştirsin istediği kadar olay yok desin , elbette bu gençlerin sesini birgün duyacak ve onları dinlemenin önemini kavrayacak,  başka yolu yok.

İSTİFA ETMEK ERDEMLİKTİR


Türkiye tarihinde belkide bir ilk yaşandı ; Yavuz hırsız Ev sahibini bastı.
Dört Bakan çocuğu yolsuzluk suçlamasıyla  göz altına alındı. Ortalık toza dumana karıştı,Bakanlar, çocuklarının göz altına alınmasını hazmedemeyip karşı atağa geçti ve Emniyet Genel Müdürleri ,Yardımcılarını hatta onların Emri üzerine, baskın yapan polisleri dahi Ya görevden aldı ,Yada Görev yerlerini değiştiridi. Gerekçe basitti, Amirlerinin haberi olmadan  bir üst düzey yetkilisine haber verilmeden yapılmıştı Operasyon,  oysa o Müdürlerin başarıya attıkları imza az değildi , göreve alınırken özenle seçilmişlerdi, O zamanlar'' benim polisim''di ''benim müdürüm''dü iş kendilerine dokununca görevi kötüye kullanmak oldu.
Adeta yer yerinden oynadı  AKP hükümeti koro halinde   ''bu bir komplo '' dediler
peki doğru olan neydi şöyle bir düşünecek olursak yani iğneyi kendimize batıracak olursak  biz ne yapardık ? sizi bilmem ama  ben istifa ederdim neden mi?
soruşturma  sağlıklı  yürütülsün çocuğumun suçluzluğu ortaya çıksın diye onurumu kurtarmak için istifa ederdim
suçsuz insan emniyet mensuplarına bulaşmaz, suçsuz insan sorusturmayı sükunetle beklemeyi bilir suçsuz insan  istifa edip  kenara çekilir
biz bunların örneklerini  önceden gördük  Deniz Baykal komploya kurban gittiğinde ,İstifa edip Sessizliğini korumuş ve montaj olduğu anlaşılan  Video görüntülerinin açıklanmasını yetkilere bırakmıştı bu kötü durumda hatırladığım ilk istifaydı
“İstifa” demokrasinin yazılı olmayan en değerli kurallarından biridir.
Bir politikacı ya da yönetici hakkında toplum değerlerine aykırı davrandığına ilişkin iddialar varsa istifa eder.

Bir seçimde başarılı olamayan lider, yenilen pehlivan güreşe doymaz örneği davranmaz; iki sözcüklü bir dilekçe verir: İstifa ediyorum…

Bir siyasetçi, atadığı bürokratların başarısızlıklarının bedelini istifa ederek öderse en onurlu demokrasi eylemlerden birini gerçekleştirmiş olur.

Siyasal gücünü baskı aracı olarak kullanmaya kalkışan politikacı, kamuoyunun tepkisini görmezden gelip yoluna devam edemez, istifa eder.

Çünkü "İstifa", demokrasiyi içselleştirmiş toplumların en değerli araçlarından biridir.

Dün bakan oğulları göz altına alınınca küçük bir internet araştırması yaptım. İşte ağa takılanlar:

• Kızını tıp fakültesine sokabilmek için önce yasayı değiştirmeye çalışan, sonra da eğitim bakanı kanalıyla torpil yaptıran Portekiz Dışişleri Bakanı Antonio Martins da Cruz olay ortaya çıkınca bakanlıktan ve partisinden istifa etti. Bir hafta sonra da torpil yapan Yüksek Eğitim Bakanı Lynce, parti¬sinin ve kamuoyunun sert eleştirilerine dayanamayarak istifa etti (10.10.2003).

• Japonya’da, aralarında huzurevleri ve okulların da bulunduğu pek çok kuruluşa, Çin ve Vietnam’dan ithal edilen ilaçlı ve küflü pirinç gönderildiği ortaya çıkınca, Tarım Bakanı Seyçi Ota istifa etti (21 Eylül 2008).

• "Japonlar yabancıları sevmez!.. Burası etnik bakımdan homojen ve fazlasıyla içe dönük bir ülke!.." diyen Ulaştırma: ve Turizm Bakanı Nakayama kamuoyu baskısına dayanarak istifa etti ( 29.09.2008).

• Schiphol Havaalanı`nda 11 kişinin ölümüyle sonuçlanan yangında hükümetin hatalı olduğu sonucuna varılmasının ardından İmar, İskan ve Çevre Bakanı Sybilla Dekker, Adalet Bakanı Piet Hein Donner ve Haarlemmeer Belediye Başkanı Fons Hertog kendilerini siyasal açıdan sorumlu tuttukları için görevi bıraktıklarını dile getirdiler (21.09.2006).

• Hollanda’da 22 Kasım 2006'da yapılan erken genel seçimler sonrası kurulan koalisyon hükümetinde İskan, Semtler ve Uyum Bakanlığı görevine getirilen Ella Vogelaar, suç işleyen Antili gençler için bir data bank oluşturulması kararına tepki göstererek istifa etti( 15.11.2008).

• Kanada Dışişleri Bakanı Maxime Bernier, gizli belgeleri güvenli olmayan yere bıraktığı için istifa etti (27.05.2008). • Karikatürlü ( Hz. Muhammed’le ilgili ) tşört giyerek tepki toplayan Reform Bakanı Roberto Calderolli, dün istifasını Başbakan Berluscaoni’ye sundu (18.02.2006).

• İtalya Adalet Bakanı Clemente Mastella, eşi hakkında savcılık makamınca tutuklama emri çıkarılması üzerine, görevinden istifa etmeyi kararlaştırdığını açıkladı (17 Ocak 2008).

• Sırbistan-Karadağ’da meydana gelen ve 44 kişinin ölümüyle sonuçlanan tren kazasının sorumluluğunu üzerine alan ulaştırma bakanı istifa etti (25.01.2005).

• Mısır Kültür Bakanı Faruk Hüsnü, Kahire’nin güneyindeki Devlet Tiyatrosu’nda çıkan ve 42 kişinin öldüğü yangının ardından istifa etti (18.09.2005).

• Kuveyt`in ilk kadın bakanı olarak tarihe geçen Masuma El-Mübarek, 2 kişinin öldüğü hastane yangınının ardından istifa kararı aldı (25.08.2007).

• Buenos Aires- Arjantin`de, makamının tuvaletinde bir çanta içinde 64 bin dolar tutarında para bulunan Ekonomi Bakanı Felisa Miceli istifa etti (17. 07.2007).

• Alman Yeşiller Partisi sözcüsü Türk asıllı Cem Özdemir, hakkında çıkan yolsuzluk (devlet işleri için yapılan uçak gezilerinde toplanan bonusları özel gezilere kullanmak ve bir bankacıdan ucuz kredi sağlamak...) iddiaları nedeniyle istifa etti (26 Temmuz 2002).

Liste böyle uzayıp gidiyor.

Ya bizde?

İçişleri Bakanın oğlu gözaltına alınıyor. Bakan, istifa edeceğine 5 emniyet Müdürünü görevden alıyor...

Hükümetin başı "istifa" diyeceğine "sandık" diyor.

Eh, körlerin sağırların birbirini ağırladığı bir demokraside istifa kültürünün olmamasından daha doğal ne olabilir ki!

Sevsinler bu demokrasiyi…

METRES

Erkeğin uğruna "saçını süpürge eden", çocukları büyütüp ailenin yarı yükünü omuzlayan "yasal eş"in taş kalpli, yuva yıkıcı rakibesi midir metres; yoksa, yasak aşkı uğruna çok ağır faturalar ödeyen zavallı bir kadın mı? Genelde ikincisi... Aslında, nikahlı eşe taşınmaz gelen bu birlikteliğin tek suçlusu da o değil...


Metres kelimesi size nasıl bir anlam ifade ediyor; hiç düşündünüz mü? Neden olduğu acıları bir an istediklerini elde etmeye çalışan, katı kalpli bir cadı mı, yoksa, sevgilisinin karısı evde oturmuş onun gömleklerini yıkar, çocuklarına bakarken, kendisi çılgın haftasonu gezilerine çıkan veya elinde bir şişe şampanyayla, saten çarşaflar üzerine uzanmış, biraz egzotik, gösterişli bir kadın mı? Ya da karısının ve ailesinin oluşturduğu gerçek yaşamından, ona sadece birkaç saat ayırabilen erkeğini bekleyen, telefonun dibinde oturan, biraz acınacak, yalnız, zavallı bir kadın mı?

O kadar basit değil

Bu konudaki yaygın görüş, "yorgun, bezgin bir eş, iki farklı bir hayat yaşayan duyarsız katı bir erkek ve kötü kalpli, yuva yıkıcı bir öteki kadın"dır. Oysa durum, böyle bir aşk üçgeninin parçası olmuş herhangi birinin de söyleyeceği gibi, çoğu zaman bu denli basit değildir. Evlilik dışı ilişkiler istisnasız olarak acı verir insana. Bir evliliği yıkmak çok zordur; hele ortada çocuklar varsa. Sonunda kaybeden yasal eşse bazıları, başka bir kadın kocasıyla ilişkiye girdiği için, zaten en başından beri hatanın onda olduğunu söyleyecektir.

Aşkın bedeli

Metresler, gizli aşkları uğruna genellikle büyük bir bedel öderler. Bazıları için, aşkları, yalnızlık, kıskançlık ve suçluluk duygusuna değer, diğerleri, kullanıldıklarını, aldatıldıklarını düşünürler. Evli erkeklerin hepsi katı kalpli değildirler. Bazıları gerçekten aşık olurlar ve evliliklerinin sadece kağıtta kaldığını, eşleriyle aralarında her şeyin bitmiş olduğun ifade ederken doğruyu söylüyorlardır. Her iki halde de, metresin, daha önceden bir kadını aldatmış olan bir erkeğe karşı yine de güven duyması gerekir. Onu sevdiğine ilişkin söylediği sözleri olduğu gibi kabul etmek zorundadır ve asla kanıt beklememelidir. Erkeğin ise, aşkı adına yaptığı tek özveri, rahat bir vicdana sahip olmamaktır. Yuvasıyla ilgili olarak, çok ender özverilerde bulunur; yoksa oyunun kuralı bozulacaktır. O, ailesiyle birlikte sıcak ve mutlu günler geçirirken, sevgilisi onu evinden arayamaz bile. Erkeğinin, görevini bilen koca/baba rolünü, gerçekten sadece oynayıp oynamadığını, hiçbir zaman kesin olarak bilemeyecektir. Belki de evlilikten çok fazla şeyler bekliyoruz. Kulağımıza ne kadar romantik ve hoş gelse de "Ömür boyu sadakat, insan doğası için fazla aşırı" diye düşünülebilir mi? Bir üniversite araştırması sonuçlarına göre, 40 yaşlarına ulaştıklarında, erkeklerin yüzde 60'ı ve kadınların da yüzde 40'ı, eşlerini aldatmışlardır. Ayrıca, kadınların kocalarından boşanmalarının, listede birinci sırayı işgal eden nedeni de, sadakatsizlik değil. Birçok kadın, kocalarının başka bir ilişkiye girmesini anlayışla karşılamaya ve affetmeye hazırdır. Ya da sadece beklemeye ve aşk alevinin bir gün söneceğini umut etmeye...

"İlişkileri beni üzmüyordu"

Tanıştıklarında; Sanem 17, kocası 19 yaşındaydı. "O çağdaki bir erkeğin, ömrü boyunca kadınlardan vazgeçmesini bekleyemezsiniz" diyor Sanem. "Bu kadar erken evlenmekle, Azatın birkçok şeyi kaçırdığını hissettiğini biliyorum. Bütün bunlar onun egosunu güçlendiriyordu; o kadar... Onların beni tehdit ettiğini hiç düşünmedim, çünkü Azat her seferinde bana geri dönüyordu." Doğal olarak çoğu kadın Sanemin hoş görülü davranışını paylaşmıyor ve kocalarının yaşamında bir başkasının olduğunu öğrenmekten korkuyor.

"Ne yapardım, bilemiyorum. Büyük bir ihtimalle, oturur bir güzel ağlar ve aramızda neyin yanlış gittiğini anlamaya çalışırdım" diyor Hülya. "Unut ve affet gitsin, demek kolay. Ama, insanın çocuğu olduğu zaman, acele ederek boşanmasının doğru olduğunu sanmıyorum. Yine de bir metresi olduğunu öğrenseydim, onunla ilişkimizin aynı düzeyde sürebileceğini hiç sanmıyorum."

Metresin "kalıbı" yok

Belirli bir metres tipi yoktur. Evli erkeklerle ilişkiye giren kadınların büyük çoğunluğunun, hemcinslerinden hiçbir farkı yoktur. Buna karşın, evliliğe ve çocuklara ilgi duymayan ve sevgilileriyle geçirdikleri birkaç saatin, duygusal gereksinimlerini doyurduğu tipler de vardır. Yasak aşk yaşıyor olmanın verdiği heyecandan hoşlananlar olduğu gibi, eş ve aile kavramlarını düşünmeden, sadece daha yaşlı birisiyle birlikte olmanın verdiği heyecan ve zevkten hoşlanan kadınlar da mevcuttur. Yanlış erkeğe aşık olup sonra ondan vazgeçmeyi çok zor bulan kadınları da unutmamak gerekir. Bunlar, erkeğin zamanının sadece birkaç saatini onu hiç görmemeye yeğlerler. Birçok kadının fikriyse, "Evli bir erkekle hiçbir koşulda ilişkiye girmemek" şeklindedir.

Evli erkekle asla...

19 yaşındaki Meltem "Babam her zaman başka kadınlarla birlikte olurdu" diyor. "Bunun anneme neler hissetirdiğini görürdüm. Tabii biz çocukların yaşadığı acılar da cabası. Evli erkekle kesinlikle ilişkiye girmem. Eğer oturup uzun uzun, erkeğin ailesine ne yaptığını gerçekten düşünseydi, hiçbir kadının böyle bir ilişkiye girebileceğini de sanmıyorum."

"Git" demek kolay değil.

Bazı kızlar, erkek arkadaşlarının evli olduğunu öğrendiklerinde, ilişkilerini koparacak kadar irade sahibidirler. Ama, çoğu bunu başaramaz. Özellikle erkek onları sevdiğini ve evliliğinin zaten bozulmuş olduğunu söylediğinde, duymak istediklerine çok kolay inanırlar. İnsanın, sevdiği birisine, onu tekrar görmeden önce, gidip evlilik sorunlarını çözmesini söyleyebilmesi için, oldukça cesur olması gerekir. Bazen bir kadın, erkeğinin evli olduğunu öğrenene kadar, haftalarca, hatta aylarca birlikte olmuş olabilir. Gerçeği duyduktan sonra karşınızda iki seçenek vardır; ya ilişkiyi kesmek, ya da devam etmek ve ne denli acı olursa olsun, sonuçlarına katlanmak... Evli sevgilinizin gerçekten size aşık olsa bile, bir metres olarak, yaşamın kolay olacağına kendinizi inandırmak, saflık olacaktır. Bu boşa kürek çekmekten başka birşey olmadığı gibi,insan Hayatının boşa Harcanmasıdır.

SANAL DÜNYANIN ERKEKLERİ


Sanal dünyanın arkadaş arama sitelerinde ki kişilikler nasıldır, ne arar, ne düşünürler cevap bulmak üzere. 20 bay ve 20 bayan klon nick hazırlayıp sahte bir kimlikle muhtelif arkadaş arama sitelerine bıraktım. Sahte profilimle girmiş olduğum sitelerde hiç yazışmadan, sadece sahte kimliğime tanışmak adına gelen yüzlerce yazıyı toparladım. Mutlaka ki düzgün, seviyeli gerçek dostluk adına gelen yazılar vardı. Lakin araştırmam da hedefim ilginç ve tuhaf olanları tespit etmekti. Sanal dünya içerisinde paylaşan bay- bayan arkadaşlarımın yaşamış oldukları deneyimleri de dinleyerek ‘’ Sanal Dünyanın Kadınları ‘’ ve ‘’ Sanal Dünyanın Erkekleri ‘’ araştırma yazımı oluşturdum.Tüm nette olan bayanlar zaman zaman ilginç erkeklerle karşılaşırlar. Bu ilginç erkeklerin tipik özeliklerini bir hatırlayalım. İkinci cümlesinde niyetinin ne olduğunu anlayıp güvenmediğimiz erkek tiplerini bir bir işleyelim.

1. Tüm gününü pc başında geçirip sürekli arayış içerisinde olup aynı mesajı 50 bayana paste edenler. Sistem içerisinde bir kaç nickiniz ya da bayan arkadaşlarınız varsa kolaylıkla bu tiplere rastlarsınız.

2. Mesajında ‘’ Bu kaçıncı mesajım defalarca yazıyorum hala cevap vermediniz’’ deyip ardına slm alan sonrasında güvendiğiniz ama tanıyınca ne kadar güvensiz olduğunu anladıklarınız. Aynı mesajı kim bilir kaç bayana daha yolladı,

3. Msn sini aldınız ve yazışmaya başladınız. İlk cümlesi ‘’Ne kadar güzelsin. Size hayran oldum. Defalarca profilinizi açıp bakıyordum. Yazılarınızı bilgi kazanarak okuyorum. Ama sizi çok merak ediyorum eminim çok tatlı birisiniz sizinle tanışmak istiyorum’’Cevabınız ‘’ İyi günler ve bye’’ (Düşünceye duyguya değil direk fiziksel girdi. Sonrasında da eylem yapacağım cinsel cazibenize kapıldım lar gelebilir aman dikkat! )

4. Msn nize aldığınız; sizden izinsiz hemen camınız var mı yok mu? Müsait misiniz? Sorgusu olmadan direk camınızı açmaya çalışan tipler.(Özetle saygısızlar)

5. Ona güvendiniz ve yazışmaya başladınız. Zamanla da içiniz ısındı. Bir türlü bir birinizi tanımaya yönelik ortamlar sorular oluşturmuyor. Sürekli arada gelip bağırıyor. ‘’ Seni seviyorum. Seni özledim. Sende beni özle. Özlüyorsun değil mi? vb. ‘’Hepsi bu.( Sevgisini haykıracağı bir bayan aramış. Arada bağırıp rahatlıyor. Kendini memnun ediyor. Birini buldum arada gelir bağırırım mutlu olurum. diyor)

6. Evli biri. Aman dikkat. Sonrası yok. Olamazda zaten... Profiline de bu kişiler genellikle ayrı yaşıyor-boşanmış-dul-bekâr v.b. gibi ifadeler koymayı da severler. (Amaçları ‘’ Heyecan arıyorum. Balımı çiçeklerden toplar sonra da yuvama kaçarım. Arı gibi sokarım. Sinek gibi kaçarım’’ )

7. Duygusal ilişkinize başladınız. Ama bu ilişkiyi saklamaya özen gösteriyor. Gerekçeleri de ‘’ Seni düşünüyorum hayatım. Sonra sana ne derler. Aman kimse duymasın. ( ‘’ Sus sus kimseler duymasın, aman diğer sevgililerim duymasın’’ Adamın elli yerde elli takıntısı var. Hepsine de aynı hikâyeyi okuyor. Çünkü elli Sevgilisiyle de elli ortamı vardır. Uzak durmakta fayda vardır)
8. Güveninizi kazanmak için size mail nick şifre vb. gibi elinde ne varsa sunar. Alırsınız bakarsınız ki temiz sadece sizin sanırsınız. Hatta daha da ileriye götürüp iki msn yükler aynı anda her ikisini de açık tutar. Biraz pc bilginiz varsa bunu kolaylıkla anlayabilirsiniz. O sizi aptal sana dursun. ( Çoktan yol almıştır zaten. Diğer nick diğer maille istediği sitede dolanır durur. Siz elinizdekiler temiz diye bekleye durun)

9. Bilgisayarda tanıştınız, bir birinizi sanal tanıyorsunuz iş kaldı karşılıklı görüşmeye. İlk görüşme yerini ıssız bir restoran da verdi. Üstelik illaki de akşam yemeği olsun ısrarında... ( ‘’Kahvaltıyı da beraber ederiz’’ gizli alt yapılı aman dikkat )

10. Msn de ya da maile bir yolla görüşüyorsunuz. Size cam açmayı teklif etti. Camınızı açtınız. Bir de boyunu görseydim ısrarında. ‘’ Ayağa kalk, sağa don, sola bak’’ ( Adam şekilci. Boyunu, poposunu, kilonu, göbeğini, kalçanı merak ediyor.Uzak durmakta fayda var yine ne köy olur nede kasaba)

11. Maceracı tipler. Mesajlar genellikle ‘’ Filanca yerde iki katlı bahçeli bir evim var. Hafta sonları orada olurum’’ vb gibi yaklaşım gösterenler. Ya da ilk merhabanin ardından ısrarla ‘’ Hadi yemeğe çıkalım’’ cılar.Buluşalım görüşelim Realciyim diyenler. Yâda utanmazlar ’’ Beni ayıplamayın tek gecelik beraberlikler arıyorum arayışım sadece bu. Biraz heyecan. Lütfen hakaret dolu mesaj yollamayın. Ben buyum’’ cular.

12. Sapıklar... Mesajlarında, çamaşırınızın rengini soranlar. Direk msn adresini yazıp ‘’ Camım var, heyecanlı bir sohbet yapalım mı? .Ve ya direk telefon numarasını yazanlar. Taciz dolu cümleler kuranlar...

13. Bir iki mesajlaştınız. Msn adresleri aldınız ve sohbet ediyorken; Dakika beş golll diye ‘’ Çok sıcak oldu üzerimi değişebilir miyim? Deyip pantolonundan başlayanlar!

14. Bir kaç aydır sanal olarak yazışıyorsunuz. Bir türlü sizi görmeye yanaşmıyor. Türlü oyunlar bahaneler ve yalanlarla oyalanıyorsunuz. Mazereti ‘’ Sana kendimi kaptırdım. Bir görürsem daha da geri duramam’’ diyenler. ( Adamın niyeti belli sanal tatmin. Ötesi de zaten olmaz. Zaten Reel görüşmeye yanaşmayışının sebepleri de. Uğrayacağınız hayal kırıklığıdır. Ya çok çirkindir veya her söylediği yalandır. Anlaşılacağından korkar.)

15. Palavracılar. Her şey yalan. Olduğu gibi değil de etkileme pozisyonuyla olmak istediği kimlikte olanlar. Mükemmel bir profil. Mükemmel bir lisanla sizi kandırmaya çalışırlar. Tehlikeli tipler...

16. Bulunmaz Hint kumaşı olanlar. Burunları Kaf dağında dolanır. Havalı bir fotoğraf. Mükemmel bir profil. Maddi manevi 4x4 lükler. ‘’ Ben şuyum buyum harikayım, iyiyim bir taneyim. Her şeyi bilirim. Sende de bu özellikleri gördüm’’ yaklaşımları. ( ‘’ Çok mükemmelsin kardeşim beni gözünde çok büyültmüşsün. Yolun selamet olsun ben sana göre değilim’’ sepet havası yapacağınız kişiler )

17. Bu arada gizemlileri de unutmamak lazım.Kendisini gizleyen hayranlarınızı. Sülük gibi yapışanları. Elli yerde elli yazı ve mesajla karsınıza çıkıp size cee eeee diyenleri.

18. ‘’ Merhaba; profesyonel spor akademisi mezunu uzman masörden genel ve spor masajı tedavi masajı (bel fıtığı) boyun fıtığı kireçlenmeler eklem ağrıları selüloit masajı zayıflama masajı meditasyon huzur masajı streching (fizik tedavi hareketleri) HİÇ BİR SALONA BAĞLI OLMAYIP EVLERE VE İSTENİLEN YERLERE GİDİYORUM ayrıntılı bilgi için jigolo.....@.com adresinden detaylı bilgi edinebilirsiniz’’ ( Ha ha haha sadece gülüyorum .Adamın mesleği bu. Başka çalışacak uzvu yok)

19. ‘‘ Sizinle daha önce yazışmış mıydık? Niye cevap vermiyorsunuz? Yoksa beni hatırlamadınız mı? Şu adresteyim.’’ ( Amacı hatunu kandırırsam iyi sohbet ederiz )

20. Sataşarak, eleştirerek bende buradayım diye dikkat çekmeye çalışan erkekler.

21. "Kabahat bende değil, sizin sözcükleri kullanışınızdaki güzellikte" diye başlayan cümlelerle konuya girenler (Hani kadınlar duygusaldır ya, hoş sözlere dayanamazlar diye düşünenler)

22 -Profilinizi okudum. Çok etkilendim. Adam gibi bir sohbet için msn gelir misiniz? Gelemeseniz de saygı duyarım.( amaç güven aşılamak) -Yanıt verilmez Unutur ertesi gün yine yazar... Yanıt verilmediği için tekrar tekrar yinelenir... İyi tarafınıza gelir yanıtlarsınız - Prensip olarak ikili sohbet etmiyorum... — Ama neler kaçırdığınızı bir bilebilseniz... — Kaçırdıklarım kazançlarım olur... Sazan ya Kimliğini, nasıl ve kim olduğunu şu soruyla ortaya koyar -Nasıl yanı? Gibiler

23. Nette iki laf etmeyip, sürekli özel mesajla şiir gönderenler.

24. ‘’ Merhaba, nasılsınız? Bu kadar hayran kitlesine sahip olmak güzel olmalı? Ancak ben rakip kabul etmem, bir numarayım. Görüşmek üzere’’ (Onu mutlaka arayacağınızı zannedenler Bir numara küçük gelirim sana deyip, sepet havasına)

25. ‘’ Kalbin aynası ile bakarsanız cevabınız olur. Aslında sizin samimi gerçekçi olduğunuz belli. Ama suskun kalmanızı anlamakta güçlük çekiyorum. Ben sizi siz olarak anlamak istiyorum. Sevgiyle kalınız. ‘’ Sınavı geçti…

26. ‘’Güven bana senden başka kimseyle yazışmıyorum. Yazıştıklarım sadece arkadaşça olan insanlar. Zaten onlar yazıyor ben cevap bile vermiyorum. Güven lütfen bana güven...’’ Israrında olanlar. Demek istedikleri; ‘’ Sen bana güven o güveni nasılsa alayım ve elli bayana bana güven masalıyla yazayım’’ derler ve özelde mailler verilir tlf. alınır. Msn kayıt yapılır. Hatta iş yerlerine davetler bile yapılır..Yemekler istenir vb...Siz güvene durun...Güvendiğiniz dağlara karlar yağıp hatta kayaklar solunum yapmaya başlamıştır.

27. ‘’ Toplantım var ya da işim var dışarı çıkmalıyım’’ Engeldesiniz ya da diğer maile geçilip başka bir hatunla sohbete başlanmıştır. Günlerce yazılmaz unutulmuşsunuzdur. Ta ki yeni hatunun sizden eksik yanlarını fark edene kadar. Sonra bir gün çıka gelir ‘’ Slm’’’’ Hoppaaaala niye geldin sen.haydi kışttt’’ dersiniz.. Kesin aranmıştır taranmıştır ve değerinizi anlamıştır..15 gün içinde dönerse bulamadığı için gelmiştir. ’’ Tak sepeti koluna, hadi kendi yoluna’’ diyebilirsiniz. Bir sene sonra geldiyse; Sizi hakikaten unutamamıştır ve değerinizi biliyordur. Bir şans daha verile bilinir.

28.Birde; erkek nickine üyelik almayıp, bayan nickiyle girenler vardır. Ücretli bir sitede, bayların mesaj hakkı olmadığından bayan nicki alır, sitenin bayanlarına günlük beş mesaj hakkından mesajlar yollar. —Bu nick kız kardeşimin ya da arkadaşımın size onunla ulaşıyorum. Msn adresim şu özelliklerim bu, bana ulaşır mısınız?( Hadi kardeşim bir üyeliğin dahi yok, ne yaptığını anlamayacak gibi mi görünüyoruz.)

29. Ağzı laf yapanlar.) Yüreği gerçek arayışlara yelken açmış arkadaşıma, Kapılar ardındadır her insan, kendine ait kapıları vardır da çoğumuz sadece kapatmak için kullanırız o kapıları...
Ancak bazen aralamak gerekir biraz olsun günışığı girsin diye dünyamıza...
İşte her yeni arkadaş, kurulan her yeni dostluk, araladığımız kapıdan giren günışığı gibidir.
Aslında burada birilerini yaratmak gerekmiyor leydim. Sadece bu değerlerin değerini bilen, zor insanı kazanmak yorucu esprili hoş sohbet hoşuma gider oldu bu sitede. Ama senin sohbetini özler bu garip yürek ne olur hasret bırakma kendine bu Âcizane. Tekrar merhaba demek istedim

30. Kopyala yapıştırıcılar. ( metin hazırdır tek cümle eklemesine gerek yoktur her bayana yollar)Sevgim gönül ufkum geniş olan şairlerce taçlandırılmış mısralarda saklı... Izdırabı yudumlayan ilham avcıları bana seni anlattılar. Güneşlerin kıskandığı güzelliğini
anlattılar. Senin o gökkuşağı bakışlarından utanan dolunayın, bulutları perde yapıp saklandığını öğrendim

Ey Sevgili! ´´ ÇİÇEĞE DURDU KALBİM, İÇTİM PARMAKLARINDAN GÖZ ÇEŞMEM SUYA ERDİ SEVDA KAYNAKLARINDA´´ Senin yokluğun bir eylül sabahıydı benim için. Sonbahar akşamında ıslanmış saçlarım, perişan ruhumun aynasıydı. Kaldırımların sonbahar vurgunu yemiş sarı yaprakları gibiydim. Nefesin balçıkta debelenen Âdeme üflenen ruhtu benim için. Ruhuma damıttığın duygular sonsuzluğa akan Fırat’ın suyundan da azizdi.

Kirpiklerin, ceylan yüreğimi yaralayan oklar değil artık.
Tabiatın en soylu renkleri gözlerinde canlanırken ben, o mest eden serinliğin gölgesinde sonsuzluk besteleriyle sana yöneldim.´´
Benim kendisine sensiz ulaşamayacağımı bilen rabbim, karşıma seni çıkardı´´ ´´ ……………………………………………………………………………………………………………
İstisnalar kaideleri bozmaz diyerek sürçü lisan ettikse af ola. Kimse üzerine alınmaya.

iNTERNETTE DUYGU TACİRLERİ İŞ BAŞINDA! 2, bölüm


İLK TECRÜBE
hayal 46 yaşındaydı istanbulda annesiyle oturuyordu.yıllarca hiç evlenmemiş hayatının erkeğini beklemişti.
Severek evlenip mutlu olmak istiyordu,öyle ya nasılsa artık işindende emekliydi bir evide vardı .arkadaşının önerisi üzerine internette oldukça popüler bir arkadaşlık sitesine üyeliğini yaptırmıştı,orda tarkan ., adında sanatçı biriyle tanışmış ve ona aşık olmuştu.hemen hemen hergün onunla buluşuyor,akşamları da nette görüşüyorlardı.
Çok mutluydu evlilik konuşmaya başlamış hatta nerde oturacaklarını bile kararlaştırmışlardı.
Bu nedenle onunla cinsellik yaşamakta sakınca görmemişti hayal...
O hafta ev eşyası bakmaya gideceklerdi. Tarkan Hayal'in annesiyle de tanışmış hatta Hayalin annesinin olmadığı bir gün Tarkanla o evde birlikte olmuşlardı
Hayal tarkana okadar aşıktı ki onunla ilgili her şeyi merak ediyor onun oynadığı tiyatro oyunlarına gidiyor,Internet ten ,gazete ve dergilerden onunla ilgili haberleri takip ediyor.sonrada bu benim sevdiğim ,eşim olacak adam diyerek tarif edilemez bir mutluluk yaşıyordu.
Yine böyle bir gündü tarkanla ilgili yazılara bakarken spaces'e girdi ,tarkanın arkadaşlarına baktı.orda Melike.O adında biri dikkatini çekti ! tarkanla aynı soyadı taşıyan bu kadın kimdi acaba?.....önceleri eski eşidir diye düşündü ama birden ya değilse dedi, öyle ya tarkan onada soyadını vermiş istediğin yerde kullan, çünkü sen artık benim karımsın demişti.
Aslında tarkanın oynadığı bir oyundu bu !sanal ortamda tanıştığı bütün kadınlara bu oyunu oynuyordu bir kitabın tek bir sayfanı ezberlemiş ve bütün kadınlara bunu oynuyordu.öyleki ileti geçmişlerini karşılaştırdığımızda bile tek cümlesinin farklı olmadığını görebilirdik.
………………………………………….
tarkanı arkadaşlık sitesinde tanıdım. o dönenmde sanal ortamda dönen dolaplar üzerine yazı yazmam istenmiş ve bu nedenlede arkadaşlık sitesilerinden birine kaydımı yapmıştım. tarkan bu sitede benim profilimi okumuş bana arkadaşlık teklif etmiş ve bende kabul etmiştim.
ona kendimi gecekonduda oturan, orta halli bir ailenin kızı olduğumu ve muhasebe bürosunda çalıştığımı söylemiştim.
ailesi tarafından baskı altında tutulan sevgisiz ve sevgi arayan bir bayandım. onunla sanal ortamda konuşmaya başladık.benim film artistlerini kıskandıracak kadar güzel olduğumu söylüyordu.sadece sabahları iş yerinden girdiğim nette akşamlarıda görüşmek istemişti
bilgisayar almadım . bu yüzden evden giremiyorum. evde pc yok demiştim.
bunun üzerine oda bana bir bilgisayar alabileceğini söylemişti ben kabul etmediğim halde aşırı ısrarı üyüzünden evet demek zorunda kalmıştım.
bir arkadaşımdan bilgisayar baktım.özelliklerini ona netten yolladım ve hangisini istersem beğenirsem alacağını söyledi.
sonunda eve bilgisayarı aldım ve kredi katına taksit yaptım.
tarkanda bana her ay düzenli bankadan ödeme yapacaktı.ama daha ilk taksidinde güya bankaya gitmiş parasını matikte sıkıştırmış ve bana para yollayamıştı.
ondan sonraki aylarda ise bu para konusu hiç açılmamış bende kandırıldığımı bildiğimden sessiz kalmış ve görüşmeye devam etmiştim.
nasılsa bende işimi yapıyordum.yazı konusuydu benim için demekki kadınları böyle kafaya alıyordu.
uzun geceler geçirdik onunla pc başında, bazen sabaha kadar konuşuyor sabahın erken saatinde de yarım saatlik uykuyla işe gidiyordum. Okadar çok konu vardı ki konuşmak için!:….. sonu yoktu sanki,çok kültürlü Türkçe’si muntazam,çok yakışıklı olmamakla birlikte çok etkileyici biriydi.nerdeyse bütün kadınların istediği bir tip çiziyordu.aşırı kıskanç, deli gibi seven, ve bu nedenle de kadınını sürekli denetleyen bir adamdı; tatlı sertti şiir gibi konuşurdu.beni çok etkilemişti.İzmir’e gelmekten söz ediyordu ama her defasında bir mani çıkıyor gelemiyordu,turneleri vardı,yeni oyunları çalışıyordu.bir gün varsa 20 gün yok oluyordu.özlüyordum onu msn sine mesaj bırakıyor yada gmail adresine mektup yazıyordum ozaman hemen ortaya çıkıyor beni nekadar çok sevdiğini söylüyor ve
” kadınım seni çok özledim diyordu.
asla konuşmalarımızda cinsellik yoktu. Ama sanki sanal değil bir gerçek yaşıyordum sanki o benim yanımdaydı.bütün duyguları yaşatıyordu bana.; Hissedebiliyordum,üzüntüsünü,sevincini,hastalığını,kızgınlığını,beni okadar çok sahiplenmiş ve benimsemişti ki ‘’benden izin almadan tuvalete bile gidemezsin demişti’’.tatlı bir ürperti hissetmiş. Peki demiştim.

Yine bir gün
İşten yeni gelmiş daha duşa bile girmemiştim ki telefonuma mesaj geldi “netteyim gel.”bu emri hemen yerine getirdim ve msn yi açtım.
Her zamanki gibi o mağrur bakışları ve duruşuyla karşımdaydı.
Bir süre neler yaptığımın raporunu verdikten sonra ona bir arkadaşımın kocasının bana asıldığını söyledim.
Birden deliye döndü.’’ Numarasını ver bana çabuk ‘’ diye bağırdı’’ benim kadınıma kimse bakamaz’’!
Beni sahiplenmesinin verdiği mutluluk ve birazda öfkesine karşı duyduğum o korkuyla verdim, numarayı çevirdi ama açan olmadı, olmazdı da,çünkü ona verdiğim numara benim öteki numaramdı ve o bunu bilmiyordu! Herhangi bir olaya mehil vermemek için kendi numaramı vermiştim,sonuçta işin içinde bayan arkadaşım vardı ortalık karışsın istemedim. Telefona ulaşamayınca “sonra tekrar ararım” diyip karşımda içkisini doldurdu ve bir yudum aldı,genelde çok içer sarhoş olunca da bana olan aşkını sevgisini anlatır ve utanmadan sıkılmadan hıçkırarak ağlardı,böyle bir aşk yok diye düşünüyordum.ama sürekli ayrı kalıyorduk msn sini çok uzun süreler geçtik ten sonra açardı sabah 4 bezende sabah 5 gibi gelir beni telefonla arar ve özlediğini söylerdi.
………………………………………….
Uzun bir süre aramadı beni aklıma esti ve arkadaşlık sitesine girdim orda gerçek adı ve soyadıyla kayıtlı olduğunu gördüm, oysa bana oradan çıktığını söylemişti ve baktığımda görememiştim.şimdi tam karşımda resmiyle duruyordu.aradığı kişiyi tarif etmişti,”hayatı ezberlemeden yaşayan ilkelerine bağlı saygılı………….!
Şoktaydım hemen telefona sarıldım ,telefonu açtı ama ben ona nette seni gördüm der demez telefonunu kapattı
.bir süre sonra beni arayıp seni denetlemek ve korumak için oraya girdim diye okkalı bir yalan söyledi bende sevginin verdiği aptallıkla inandım.ve tekrar aynı sevgi gösterisine devam etti.
………………………………
sabahın erken saatinde beni msn listesine eklemiş bir bayanı kabul ettim ve açar açmaz bana
-melike hanım size ulaşmak için çok uğraştım dedi
-buyurun, ne vardı?
- adım hayal tarkanın karısı mısınız?
-neden sordunuz ki? Ama değilim sevgilisiyim!
-lütfen ben sizi nette gördüm soyadınız aynı
-- e size ne?
Bu adam yalancının biri ikimizi de kullanıyor.geçen akşam bendeydi onu gizem adlı bir kızla konuşurken yakaladım,ve evden kovdum
-siz kimsiniz? Diye sorduğumda cevabından korktum.ve korktuğum kadar bir cevap aldım.
-tarkanın evleneceği kişiyim, bakın bu adam sizin gibi bana da soy adını verdi,
-evet ama bende yüzük var !-dediğimde şaşkındım anlamaya çalışıyordum olayları
-bendede yüzük var, dedi( yüzüğü onun isteği üzerine kendimiz alıp takmıştık.)
söylediklerine inanamıyordum bu kadın tarkanla yaşadığım her şeyi tıpatıp yaşamıştı ve onları anlatıyordu. Kıskançlığından, yasaklarına kadar söylediği bütün her şey sanki bir kitabın tek sayfasıydı,hayır sanki değil gerçekten tarkanın bir oyunuydu bu…!
Onu arayıp sordum.bana
“o kadın hasta” diye yeminler etti ,ağladı,işin içinde aşk olmazsa inanmazdım ama mantığım dan çok kalbimi dinleyip ona 2, kez bir fırsat verdim ,
hayalle çok iyi dost olduk ama bir sabah beni msn den sildiğini gördüm .
belliki tarkan onada benim hasta olduğumu söylemişti,ve Belkide emir verip benden uzak durmasını söylemişti,iki taraflı bir oyun oynuyordu. bunu o dönemde bilemezdim ama artık gerekte kalmamıştı çünkü Hayal bana onunla ilgili dehşet içinde kalacağım şeyler anlatmış ve ben tarkanın gerçek yüzünü görmüştüm.
Hayal bakire olduğunu ve hayatına kimseyi sokmadığını anlatmıştı bana,
Tarkanla üçüncü buluşmalarında evim dediği bir eve gitmişler ve orda tarkan Hayal!in bekaretini almıştı.üstelik normal bir ilişki sonucu değil, tarkan şeker hastası olduğundan ilişkiye giremiyor ama bunuda Hayale o an söylemek istemediğinden ogün tek taraflı bir ilişki yaşamış ve tarkan hayal!inbekaretini kaybetmesine sebep olmuş ve hayal'in neden yaptın sorusuna ise
-benden başka kimseyle olma diye yaptım artık benimsin cevabı vermişti,
o günlerde tarkan benden iyice uzaklaşmış planının 2, perdesini oyuna sokmuştu
………………………………………..
Tarkan artık eskisi gibi davranmıyordu bana ,çok nadir nete giriyordu,ve az konuşuyordu ,üzülüyordum.neden böyle yaptığını anlamak için konuşmak istedim,ona mesaj attım
“akşam geldiğinde konuşalım sana ihtiyacım var”
o akşam erken geldi ve ben yüzünü görmek için kamerayı açtım. Konuşmaya başladık
“sokak çocuklarına yardım ediyorum”
“ne güzel bende ediyorum”
“ama biz arsa aldık kadı köyden ve çocuklara kalabilecekleri yer yapacağız dedi
yüzünün bir bölümünü göremediğimden kamerayı biraz ayarlamasını söyledim.
Bir anda kamerayı kapattı ve bana
Ben yüzümü para ile gösteriyorum dedi şaşırdım
“ saçmalama açsana camı”
“açmamı istiyorsan para vereceksin zaten şimdiye kadar 60 lira oldu borcun dedi
şaşkındım neler olduğunu anlamaya çalışıyordum,
ama sen yabancı değilsin 50 lira ver maksat ayağın alışsın bunu okadar rahat yaptı ki inanamadım
“tamam borcum 50 liramı? veririm ama keşke bana önceden söyleseydin dedim
çok kızmıştım
onu paramla ezercesine konuşmaya devam ettim senden daha ünlü insanlar var söyleseydin belki hiç cam açmazdım ama istediğin paramı ? tamam hemen yarın yolluyorum diyip msn yi kapattım. Bu oyunu başka kadınlara da oynadığını bilemezdim
kırılmıştım ,sabaha kadar ağladım uyuyamadım ertesi gün ilk işim bankaya gidip parayı ona havale etmek oldu ve dekontuyla birlikte ona yolladım aslında şanslı sayılırdım.
İlk tecrübemde ucuz atlatmıştım sadece 50 lira…………………!.

İNTERNETE DUYGU TACİRLERİ İŞ BAŞINDA Bölüm 3 :


O tam bir profesyoneldi sanal dünyada; ve evlilik yoluna girecek kadar basitti ……..!
Kendini İstanbul’un kurdu olarak tanıtıyordu oysa o tam bir çakal’dı .kurt olmazsam yem olurum diyordu.İstanbul’un gerçek yerlisi olmadığı için İstanbul beyefendisinin nasıl olduğunu bilmeden kurt olmanın iyi bir şey olduğunu düşünerek yaşıyor ve öyle davranıyordu yada öyle göstermeye çalışıyordu. Başka bir yaşamı hiç tanımamış hiç bilmemişti.O İstanbul’da yitip giden örf ve adetlerini çoktan unutmuş bir Bayburtluydu.tıpkı istanbula yıllar önce yerleşip ne olduğunu kim olduğunu ve nerden geldiğini unutan diğer insanlar gibi..!
Adı İbrahim T: 48 yaşında avcılarda çok eski bir serbest muhasebeci,oldukça dinine bağlı muhafazakar bir ailenin tek oğlu, o İstanbul’da yitip giden ve sanal dünyanın nimetlerinden yararlanmayı ilke edinmiş sıradan bir adam .

…………………………………………
İbrahim T. İle yine tarkanda olduğu gibi arkadaşlık sitesinde tanıştım.oldukça beyefendi bir görünüm çizdi ilk başlarda!
Ciddi olarak evlilik düşündüğünü ve 2008 yılına evli bir erkek olarak girmek istediğini söylüyordu.
Çocuklarım artık büyüdü.13 yıldır eşimden ayrıyım çocuklarımın büyümesini istedim ve evlenmedim.artık büyüdüler diyordu.oldukça ciddi görünüyordu
18 yaşında bir kızı ve 17 yaşında bir oğlu olduğunu, oğlunun yatılı bir okulda kaldığını, kendisinin ise annesi ve kızıyla yaşadığını söylemişti.
Kısa bir süre arkadaşlık ettik sanal ortamda; çok geçmemiş tiki
-Melike hanım evlenmeyi düşünüyor musunuz diye sordu;
- evet tabiiki.
-hayatınızda biri varmı?
-hayır yok.
-buna çok memnun oldum!
-neden ki?
-Bilmem içimden geldi……!
Gülümsedim ve sustum.
İbrahim farklı biriydi çok tatlı sohbeti, olan, konuşkan espiritüel bir yaklaşımı vardı
Onunla konuşmaktan keyif alıyordum.
ben aslında çok utangaç biriyimdir diyordu
farkındayım dedim
şu net olmasa karşı karşıya olsak şu itirafı hayatta yapamam dedi
bende tam tersi ,duygularımı ve kendimi çok güzel ifade ederim dedim
ne güzel bende yapabilsem yapı meselesi diyordu.
bütün gün işyerinde konuşuyorduk arada bir müşterisi gelse özür dileyerek msn başından ayrılır, bazen kamerayı açık bırakır, onun ne yaptığını görmemi sağlardı.
Bende hem iş yapar hemde onu izlerdim.
Akşam iş çıkışında eve gittiğimde o hala işyerinde beni bekliyor olurdu evinde bilgisayar olmadığını çocukların dersini engellediği için kaldırdığını söylemişti
Konuştuğumuz konular genelde hep evlilik üzerineydi biri birimizi tanımaya çalıyorduk.
Bir ilişkisi olduğunu bunun tam 5 yıl sürdüğünü ama sonunda bittiğini anlatıyordu
Kasımın 14 ünde tanışmıştık aralık ayının son gününe dek bu şekilde devam etti.
Bende bu arada tarkanla arada sırada da olsa konuşuyordum .ama artık ben değil o beni arıyordu. Rezzan olayını duyduktan sonra soğumuş, ona güvenimi yitirmiş, nekadar yalancı olduğuna kanaat getirmiştim. Onunla görüşmek bana artık çokta cazip gelmiyordu, nasılsa ben amacıma ulaşmış ve yazacağım konu hakkında epeyi bir bilgi sahibi olmuştum.
İbrahim’le tanışalı bir ay olmuştu ki bana
"ARKADAŞIM OLURMUSUN?" diye teklifte bundu
şaşırmıştım, ne anlamda ,bildiğim kadarı ile zaten biz arkadaşlığa başladık dedim
sevgili anlamında diyip ekledi bu yeni teklif
- ama ben İzmir de sen İstanbul dasın! nasıl olacak dediğimde bana; kendi şivesi ile
-size bir alındı yazacam bu sorunuza karşı dedi
uzaklıklar küçük sevgileri yok eder, büyükleri ise yüceltir, tıpkı rüzgarın mumu söndürüp, ateşi yükselttiği gibi!...
iyi bir cevaptı açıkçası etkilenmiştim
-insan birbirini sevsin uzaklıklar yakınlaşır dedi.
Ne diyeceğimi bilememiştim. Ve o şaşkınlıkla bir anda ağzımdan
-“EVET “ kelimesi çıkıvermişti..
biri birimizi gerçekte hiç görmemiş sadece teknolojinin getirdiği bir avantajla bu noktaya kadar gelmiştik inanamıyordum bu olanlara.
artık o benim eş adayımdı.
-Bir dakika, biz şimdi sevgilimi olduk? dedim
-Evet kötümü oldu
-Yoo ama sanki çok acele oldu olaylar çok hızlı gelişiyor
-sevgi böyle bişey işte aşkım
-bir şey olmaz merak etme.dedi
birkaç gün sonra konuşmamızın arasına yüzük lafını soktu
-bana parmağını bir iple ölç kaç santim olduğunu yaz
sustum cevap vermedim, bana!
-ölçüyü ne zaman verecen dedi
utandım
-ben kendim alırım
-olmaz, ben alacam
- şimdi sen bana yüzük alırsan bu nişanlanmış olduğumuz anlamına gelir
-evet
- ama sevgili olma teklifi yaptın evlenme değil sanki biraz mecbur bırakmış gibi olucak
- ne ilgisi var, evlenme teklifi olarak kabul et
- manyaksın sen
- tamam iki manyak iyi geçinir….!; güldük
İş artık konuyu aileme açmak ve onun İzmir’e gelmesine kalmıştı.
Bütün bu olanlar bir rüya gibiydi.Duygularımdan emin değildim ne istediğimi bilmiyordum kapılmış bir hayale gidiyordum
Daha onu gerçek anlamda görmemiştim ve aşktan, sevgiden söz ediyorduk.
eve gittiğimde anneme konuyu çıtlattım detaylara inmeden! İbrahim’in
İzmir’e geleceğini ve ailemle tanışmak istediğini anlattım. Yinede her ihtimale karşı anneme
-“ama belli değil kesin bir şey yok” demeyi de ihmal etmedim.
Sonunda aileme karşı mahcup olmak istemedim çünkü eşimden ayrılalı 13 yıl olmuş ve ben hiç kimseyle ciddi olarak görüşmemiştim.ailemle tanıştıracağım kişide ,evleneceğim eş adayı olmalıydı..
.ilk defa İzmir’e geldiğinde ona bir otelde yer ayırttım.
Cuma akşamıydı o akşam beraber akşam yemeği yedik ilk defa yüz yüze gelmiştik.1:66- 1:68 boylarında oldukça kilolu kocaman göbeği ve seyrekleşmiş saçları vardı.
Sanırım 3 saat kadar yemek masasında oturup konuştuk sonra onu otele bıraktım.okadar özen göstermiştim ki gelişine otel odasını bende görmek istediğimi beğenmezsem arkadaşımın orda kalamayacağını vurgulamıştım resepsiyondaki görevliye;…
Beraber yukarı çıktık.
.ön cepheye bakan odaları doluydu ve bir tek bu 2 yataklı oda kalmıştı İbrahim’e bu odayı vermişlerdi. Fena sayılmazdı.eşyalını yerleştirmesine yardım ettim.
Beni okadar çok seviyordu ki hayatında görmediği bir şehre benim için geldi diye düşünmüştüm.
O akşam beni eve taksiyle bıraktı taksi şoförüne otelin adını verip tekrar İbrahimi buraya getirmesini söylemiştim.
Ertesi gün öğlene doğru buluştuk.ne yapacağımıza izmirin çok eski bir hanı olan kızlar ağası hanında kahve içerken karar verdik.
Tarihi kemeraltı çarşısında yürüyorduk.akşam için ne yapacağımızı konuşuyorduk,önce çiçek alacak sonrada ailemle tanışmaya gidecektik daha öğlen yemeği yememiştik bu yüzden geri döndük yürümeye başladık.
Bir kuyumcu dükkanının önünde aniden durdu,orda ki bir yüzüğü bana göstererek
-bak bu söz yüzüğü dedi
-değil nişan yüzüğü
-değiill..! nişan yüzüğü bu;söz yüzüğü Bu kadar kalın olmaz
biz bu şekilde tartışırken tezgahtar onun söz yüzüğü olduğunu ve içerde çeşitlerin çok olduğunu söyleyerek bizi içeri davet etti
içeri girerken İbrahim bana
-bak nasıl bildim ,ben sık sık nişan yaptığım için biliyorum diye espri yaptı yada o an ben öyle düşünüp güldüm
içerde yüzüklere baktık birini parmağıma taktım ama fiyatı pahalıydı, bu yüzden başka yüzük baktık.
En ucuz yüzüğü beğenmiştim.utanıyordum çok ani bir karardı bu yüzük alma olayı, mahcup olmuştum bu yüzdende en ucuzuna baktım ve onu alıp çıktık.
Öğlen yemeği sonrasında akşam için alışveriş yaptık önce ali galipten çukulata yı aldık ardından da çiçek aldık bunları yaparken de yine en ucuzuna ve en az olacak paraya yaptırmaya dikkat ettim. Benim için masraf yapması beni rahatsız ediyordu.
Annemlere önceden haber verdiğim için evde bizi bekliyorlardı
İçeri girdiğimizde onu ailemle tanıştırdım,birer çay içtik babam önceleri konuşmadı.arayı kapatmak adına İbrahim’in bizimle tanışmak için geldiğini söyledim.ve konu nihayet ordan buradan konuşmalar sonucunda açıldı.
Ben 13 yıldır eşimden ayrıyım.çocuklar büyüsün istedim bu yüzden evlenmedim. Diyerek konuya girdi
Bu isteme konusundan annesinin haberinin olmadığını ve sonra ayrıca onunla da geleceklerini belirterek yüzüğü çıkartıp parmağıma taktı. Artık evlilik yolunda ilk cidi adım atılmıştı.
biraz oturup sonrada beraber bara gittik eğlendik. Çok mutluydum bütün bu olanlara inanamıyor bir rüyada olduğumu sanıyordum.ayaklarım yerden kesilmişti.
Birebirimize sarılıyor arada müziğe eşlik edip tempo tutuyorduk.
Gece 1 gibi beni eve bıraktı sabahta erkenden kalkıp otele gittim
Uyuyordu hala, odasına çıkıp uyandırdım ,Otelden çıkıp kahvaltı yaptık akşama istanbula dönüyordu kordonda çay içtik beraber maç izledik, yemek yedik,dolaştık kordona dönerken ağabeyimle karşılaştık. Adamları ve arkadaşlarıyla oturmuş nargile içiyordu.
Korkmuştum nişanı bilmiyordu yanımdaki adamı merak ettiğini biliyordum ama yaklaşamadım.onu bu oyuna dahil etmek istemiyordum.ayrıldığımız duyarsa kötü olurdu benim açımdan, çok huzursuz olmuştum. İbrahim de fark etti huzursuzluğumu.oda tedirgin oldu.
Ama kaçışım yoktu ve sonunda ibrahimin koluna girip ağabeyimin yanına gittik
onları tanıştırıp gitmemiz gerektiğini belirtip oradan uzaklaştık.
Ağabeyim bize mutluluk dilemişti buda beni biraz olsun rahatlatmıştı.nişanlı olduğumuzu söylemek zorunda kalmıştım çünkü yanlış anlamasını istememiştim.
İbrahim’i otobüse kadar götürdüm ve otobüs kalkıncaya kadar bekledim
Beni arayacağını söyledi otobüs hareket etti.
Ben eve döndüğümde biraz buruktum. Ne hissettiğimi bilemiyordum bildiğim tek şey
Onunla bir ömür mutlu olacağıma inandığımdı..
İstanbula vardığında aramış ve geldiğini haber vermişti.
Rahatlamıştım sağ salim ulaşmıştı demek,. Annesi ne diyecekti acaba kızı oğlu ne düşünecekti benim için kendimi Bukadar kaptıracağımı bilmiyordum . Oysa gerçek çook farklıydı , ben ne yazık ki onun gerçek yüzünü sonradan görecek ve dünyam başıma yıkılacaktı. Çünkü
Sanal dünyanın iyi bir oyuncusuydu O ,isteyene evlilik isteyene de arkadaşlık yolunda sözler kullanarak hedefine ulaşıyordu.
Evlilik, arkadaşlık, uzun süreli ilişki,vaadiyle kandırıp duygu tacirliğine soyunan bu adam ne yazık ki duygu ve vicdandan uzak önüne gelenle gününü gün ediyordu.
Geride bıraktığı enkaz yığınına bakma gereği duymadan, acımasızca umut arayan bayanlara sahte mutluluk vaat ediyor sonrada ondan bıkınca başka kadınlara doğru yöneliyordu.
Adı üstünde sanal alem bu; birçok insanın reaalde yapamadığını sanalda yapıyordu.
Her kadına aynı yalan vaatte bulunuyor du .
Geçmişine bakıldığında çocuk yaşta ezilmiş , baskı altında kalmış bu adam mutsuzluğunu ezilmişliğini yeni oyuncak olarak gördüğü internetle mutluluğa çevirmeye çalışıyordu.
Peki gerçekte İbrahim.T evlilik arıyor muydu? Tabiiki hayır. Yıllardır birlikte olduğu ve asla ayrılmayı düşünmediği bir birlikteliği vardı zaten! O sadece gönül eğlendirmek ve çevresindeki arkadaşlarına nekadar aranan istenen bir adam olduğunu kanıtlama çabasındaydı.
Konuştuğu kadınları yanındaki arkadaşlarına gösteriyor.çaktırmadan bu benim yeni sevgilim diyordu. Onlara kadınların onun için söylediği güzel sözleri anlatıp kendisinin nekadar aranan bir adam olduğunu anlatıyor sanki kadınlarla rahatlıkla yatabiliyor izlenimi uyandırıyordu, bana bir kaçkez telefonda konuşurken de İzmire gelicem hazırlığını yap , yada gece onu sevdiğimi söylüyorsam sabah arkadaşlarının yanında övünç kaynağı olarak hani benim için ölüyordun ya ! diye boy gösterisi yapıyordu. Arkadaşlarına kadınların onu istediğini ama onun kadınları ciddiye almadığını ima ediyordu.aslında bu kendi egolarını tatmin için taptığı bir davranış şekliydi.Kadınların adı belliydi serbest muhasebeci olduğu için kendi mesleğine göre isim takmıştı kadınlara; ÖNEMLİ EVRAK ÖNEMSİZ EVRAK!
Önemli olarak adlandırdığı evrak,(kadın) hayatına giren azda olsa önemsediği bayanlardı.
Önemsiz dediği evraklar (kadınlar)ise sadece uzun zamandan beri beraber olduğu ve artık sıkılmaya başladığı bayanlardı. Onlarla konuşuyor fakat ciddiye almıyordu.
Değişik Internet sitelerine kaydını yaptırmış oradaki yerli yabancı ayırımı yapmadan arkadaş olarak kabul ettiği bayanlarla yazışıyor.onlara bekar olduğunu ve evlenmek istediğini söyleyerek kandırıyordu.
Gününün büyük bir bölümünü internetle Chatlaşarak geçiriyor.akşamları da yıllardır beraber olduğu kadının çalıştığı bara takılıyordu.sabahın 3 bazen 4 üne kadar kütük gibi sarhoş oluncaya kadar içiyor O sarhoşlukla gecenin bir yarısı o anda kafasına takılan kadınlardan birini arayıp sevgi sözcükleri sarf edip mutlu oluyordu. Yanında bir kadın varken bile onun yanında başka bir kadını arayacak kadar saygısızlaşıyor yanındaki kadın kızdığında utanmadan masasından kovacak kadarda terbiyesizleşiyordu.
Üstelik Bukadar da değil. Arada az içki içerim diyen adam sabahın belli bir saatine kadar bar bar dolaşıp konuşamayacak hale gelene kadar içiyordu yani özünde 2, sınıf bir alkolikti. Asla elime kağıt almadım oyun bilmem diyen adam kahvehanelerden çıkmayıp belli bir saate kadar kumar da oynuyordu,. Kumar borcuda vardı büyük ihtimalle. İşlerim çok kötü, Borcum var diyen adam ne içkisinden nede kumarından, nede kadınlarla yiyip içmekten geri kalmıyordu.
Uzun zaman bütün bunları bilmeden sadece evlenip mutlu olma düşüncesiyle görüşmeye devam ettik.bu arada her akşam arayıp bana beraber olduğu bütün kadınları anlatıyor benim onlardan nekadar farklı olduğumu, bambaşka olduğumu söylüyordu. Büyük ihtimalle her kadına aynı şeyi yapıp onlara da ötekileri anlatıyordu.bu onun tipik rahatsızlığıydı.
Sesini duymak bana büyük bir mutluluk veriyordu. Hemen her şeyini biliyordum ama kabulümdü. Seviyordum.
Bir kadının isteyeceği bir hayali yaşıyordum seviyor ve seviliyordum.yani ben öyle sanıyordum.
Sesini her akşam duymaya alışmıştım. akşam yatarken baş ucuma koyuyordum telefonu.
Bir tek beni aramadığını her kadını geceleri aradığını söylediği akşama kadar bu şekilde devam ettim.
Sonrasında kendimi sorgulamaya başladım.
Bu ilişki nereye gidiyor.neler oluyor,sevgisi gerçekmi ,yoksa oynuyor mu
Bunu anlamanın en güzel yolu yakın olduğum bir arkadaşımı oyuna dahil etmekle mümkündü,
Acaba kötülük yapan bir arkadaşım aileme evlenmeyeceğinizi söylerse ibrahimin tutumu ne olacak tı
Bana sahip mi çıkacaktı yoksa terk mi edecekti, sahip çıkarsa sevdiğini bilecek ve aileme karşı onu savunacak ,.işlerini düzeltmesini bekleyecektim.
Yok sahip çıkmazsa zaten bunun bir oyun olduğuna karar verecek ve bitirecektim.
Bunu yapmaya bir yerde mecburdum.
Gerçek düşüncelerini bana söylemiyordu istemediğini hissedebiliyor ama benimle ilişkisini neden bitiremediğini anlayamıyordum.



Bir şekilde bu ilişkiye şekil vermek zorunda kaldım.ve oyunumu oynamaya başladım.
ece benim yakın arkadaşım değildi ama benim için yapmayacağı bir şey yoktu biliyordum üstelik sıkı bir okurumdu.ve İbrahim’in gerçek yüzünü benden daha önce görmüş benide defalarca uyarmıştı.
Planımıza göre ece İbrahim’e msn den tahditler savurup onu bir karar vermeye zorlamak olacaktı.eğer istemiyorsa bunu açık ve net bir şekilde bana anlatmasını aksi taktirde aileme söyleyeceğini anlatacaktı.( ciddi olan erkek ailelerin duymasını istemez işin bozulmasından çekinir)
Bunun haricinde bir şey olmayacaktı ama Ece inattır. Bildiğini okur. Tuttu mu damarı tutar, bir işi asla yarım bırakmaz. Sonunda sevdiklerini kaybetmek olsada devam eder
gerçek bir dosttur. Candır.vefalıdır. sevgi doludur. Bazen dozunu kaçırsada yardımcı oldu bana.
Benden habersiz benim iyiliğim için okadar çok planlar yapmış ve hayata geçirmişki ben çoğunu İbrahim’den duydum.
Onu tehdit etmiş. Kaza geçirdiğimi söylemiş.ailemle aramın bozulduğunu söylemiş. Kısaca gerçek sevgisini göstermesi için her türlü yolu denemiş hatta ve hatta bu oyuna kardeşim yavuzu da dahil edip ona telefon ettirmiş. Yavuz arayıp benimle niyetinin ne olduğunu sormuş ona İbrahim’in söylediği ilişkimizi dondurduk işlerim kötü düzeltmeyi bekliyorum olmuş. Bu olaydan sonra anladık ki aslında beni hiç istemiyor ve aslada sevmiyor sadece diğer kadınlarla oynadığı gibi benimle de oynamakmış amacı. Ben bu konuşmadan sonra
Ondan uzaklaşıp. İlişkimizi bitirmeye çabalıyordum ki benden 4000 ytl para istedi İbrahim…
önce vermeyi düşündüm ama. Bu para hiç olabilirdi.vericem ilk fırsatta hemde faiziyle diyordu.
İlk tecrübeden aldığım dersle bu parayı veremeyeceğimi anlattım.
Daha sonrasında ise ara ara beni aramaya devam etti. Hiç para konusunu açmadı.borcum var diyordu ödeyemiyorum zordayım diyordu. Bir gün işyerindeki bilgisayarlarının karşı tarafın avukatı tarafından haciz edildiğini kdv lerin son gününde eli kolu bağlı kaldığını anlatmış acil para bulması gerektiğini söylemişti.aslında buda bir yalandı ..sadece beni sınamak için oynanan bir oyundu bu. Yada acaba para teklif edermiyim diye yapılmış plandı Belkide.
ona para teklif ettim fakat nedense kabul etmedi.nasıl olduysa almak istemedi benden parayı bende vereceğimden değil ama en azından teklif etmedi olmasın diye söylemiştim .istese de veremezdim çünkü okadar param yoktu.
Yine bir gün gündüz aradı beni ,işyerinde oturmuş çalışıyordum. Telefon edişinden anladım bir şey isteyeceğini. Çünkü gündüz hiç denilecek kadar az aramıştı beni.
-Melike benim telefon borcum var, sen bunu ödersen sana minnettar kalırım.
-Tamam öderim dedim
-Internet ten öde ben sana öderim hemde faiziyle
ödeyip ödememekte kararsız kaldım.asla ödemezse ne olurdu diye düşündüm. Büyük bir meblağ değildi sadece 309 YTL idi.ödemezse de sorun olmazdı hem ona güvenmem için bir fırsattı ,borcuna sadık olup olmadığını anlayacaktım. Bana karşı ne derece dürüst olduğunu bilecektim.
Vadesiz hesabımdan ödemeye kalktım fakat hesapta paramın kalmadığını fark ettim.
Bankaya ertesi gün gittim ama kredi kartımı kaybettim ve geri döndüm.öteki kredi kartımı aldım.onunla ödeme yaptım.üstelik telefon numarası onun üzerine değildi. İşin içinde bir sahtecilik olduğunu düşündüğüm halde o parayı gözden çıkartıp ödedim.
Bu ilişkinin tıpkı Tarkandaki gibi olmaya başladığını nasıl olayların benzerlik gösterdiğini fark ettim.bu bir tesadüf değildi elbetteki. Bu sadece Internet’te oyun oynayan tüm kadın ve erkeklerin yaptığı ulaşmak istedikleri hedefleriydi bu ve bunlar gibi insanlar belli bir amaç için Internet’ten arkadaş ediniyorlardı,

üstelik okadar çoktu ki onlar gibileri;
sadece erkek değil kadınlarda vardı aralarında .
kadınların taktiği daha farklıydı konturları olmaz genelde. Kamera karşısında kontur karşılığı soyunuyorlar. Yada zengin bir koca için dolaşıyorlardı.
vakit geçirmek için oyun oynaş arayanlar- hedeflerine ulaşmak için aracı arayanlar- kişisel arzularını giderme derdinde olanlar Internet’te istediklerini buluyorlardı
sanal alem tam bu insanlar içindi.
Ben ve benim gibilerde bir umut, acaba sevebileceğimiz birini bulabilirmiyiz derdinden dolayı Internet’e girip bu adamlara yem oluyoruz.
Kısacası İbrahim T. İstediğini benden almış. Ve arkasına bakmadan yeni av peşine düşmüştü.
Ve ne yazık ki av edindiği okadar çok kadın vardı ki. Saymakla bitmez elbette bu kadınların çoğu İbrahim gibi çıkar peşinde olan insanlar, ama aralarında gerçekten sevgi arayanlarda var dı.

Onun vicdanı rahatımdır bilmem ama ben bu işten de alnımın akıyla ve az bir zararla çıkmayı başardım.
Ben bir avuç sevgi için mücadele vermiştim karşılığında ise 309 liralık bir alacakla kurtulmuştum
Elbetteki benim durumumda olan onlarca kadın yada erkek var fakat unutmayalım ki gerçek aşklar ve sevgiler sanal dünyadan çıkmıyor.
Gerçek hayatta bile aşk yada sevgi, mutluluk ,zor bulunurken Internet’te nasıl bulunabilir ki İşte Internet hayatı bu
Seven erkek yada kadın her nerde olursa olsun bir gün mutlaka sizi bulacaktır.
Siz yeter ki umudunuzu yitirmeyin ve gerçek hayattan vaz Geçmeyin
Sevgi dolu bir hayat geçirmeniz dileği ile.

BİRGÜN HERKES TÜRK OLACAK YAŞASIN TÜRKİYE CUMHURİYETİ


YIL 1978 ben ozamanlar henüz 12 yaşındayım izmirde yaşıyoruz annem yengem ve ben belediye otobüslerinden birine bindik.o dönemde otobüste biletçiler vardı şimdiki gibi kent kart yok,,biletçi otobüsün arkasında oturacak bir ufak masada dururdu yolcularda otobüse arkadan biner biletini kestirir.ön tarafa ilerler di inmesi kolay olsun diye,
Biz biletimizi kestirip ilerledik bu arada şunuda belirteyim benim annem göçmen,ermeni karışımı bir ailenin kızı yengemde (amcamın eşi) kürt kızı.kürtçe onun ana dili....
bir ara yengem anneme kürtçe "gideceğimiz yere çok varmı" diye sordu.o esnada konuşmayı duyan biletçi bağırdı yengeme..
"hanım hanım burası türkiye cumhuriyeti türkçe konuş burda kürtçe konuşmak yasak" dedi.
yengem korktu ve sustu

ben o küçücük yaşımda şünu düşündüm ,neden yasak?
Yengem türkçe bilmiyorsa Ya da ana dili kürtçe ise neden konuşmasın ? Bunun kime ne zararı var?

Sanırım o dönemde benim düşündüğüm gibi düşünebilen bir büyük yoktu.çünkü öyle olsaydı bugün pkk, kürt Sorununu biz çözeriz diye bunu fırsat bilip dağlarda olmazdı diye düşünüyorum

dedem urfa viranşehirde yaşadığı için hemen her yıl tatilde oraya giderdim
insanlar o dönemde ezik ,korkak,işsiz ,yarı açtı polisin gücü heryerde hissedilirdi, kahvehanelerde kürtçe şakalaşan kürtler, polisi görünce ya susar Ya da türçe konuşurdu malum kürtçe yasak ya....!

dedem parasızlıktan bulaşık yıkamak için bile teyzeme deterjan değil ucuz olduğu için sabun aldırırdı,çamaşırda da bulaşıkta da sabun kullanılırdı.

bırakın,Fabrikayı Atölye bile yoktu oralarda, bir çok aile kaçakçılık yaparak geçimini sağlarlardı
Dedemin Kamyonu vardı nakliye işi yapardı ama yük bulamazdı herzaman

kürtçe konuşma konusunda hassas olan devlet Maalesef bu hassasiyetini buradaki insanların iş yapaması için,iş alanı konusunda göstermemişti,

o dönemlerde büyük şehirde yaşayan kürt aileler toplum un belli bir kesimi tarafından dışlanırdı
elbetteki toplum içerisinde ayırım yapmayan kişiler çoğunluktaydı,ama yinede o azınlık ayırımcıların etkisi az olmamıştı ,ufak bir kavgada ilk söz şu idi
pis kürtler,
kürtten evliya sokma avluya,
kürt değilmisiniz hepinizin dibine kibrit usuyu dökmeli
defolup gidin köyünüze gibi aşağılıyıcı hakaret dolu sözler sarf edilirdi

ben kürdüm demeye çoğu insan korkardı çünkü kürt türk ayırımı vardı toplum tarafından dışlanma korkusu yaşıyorduk hepimiz, çoğu kürt mümkün olduğunca polisten uzak durmaya karşılaşmamaya çalışırdı.polisin insanlara sorduğu ilk söz şu olurdu
nerelisin? Hoş hala o soru değişmiş değilya.....!
eğerki urfalı,mardinli,diyarbakırlıyım dersen vay haline yandınki ne yandın!
polis insanların nereli olduğuna göre davranıyordu yada öyle gösteriyorlardı başka türlü olsaydı nerelisin diye doracaklarına adın ne diye sormazlarmıydı?

Doğulu olmak başlı başına bir suç teşkil ediyordu zaten,
yani eğer sen doğunun herhangi bir yerinde dünyaya geldinse zaten potansiyel bir suçluydun.
Polislerin alikıran baş kesen olduğu bir dönemde yaşıyorduk.ortalık karışmaya başlamıştı
kürt türk haricinde ,birde sağcı solcu oluşmaya başlamıştı ortalık toz dumandı

80 İhtilalinde ordu olaya el koydu asılacaklar asıldı,hapiste olanlar işkence sonucunda eğer ölmedilerse uzun yıllar cezasını çektiler,kenan evren cumhur başkanıydı özalda başbakan olmuştu,
özalın kürtlere karşı esnek olması dikkatleri çekiyordu ilkdefa kürtçe kaset çıkartılmasına izin veren bir başkanımız olmuştu fakat sıkı denetimden geçerek izin verilen şarkılar, daha sonra toplatıldı belliki büyük bir yanlışın eşiğinden dönülmüştü
Özal döneminde heryer güllük gülistanlıtıktı.fakat buda uzun sürmedi

sayın başbakanımız turgut özal baypas ameliyatı olduğu halde kalp krizi geçirerek öldü,ondan sonraki yıllarda ne yazıkki dönüp dolaştığımız yer aynı nokta oldu. biraz yumuşamış haliyle.....

şimdi geriye dönüp baktığımda şunu görüyorum artık kürtçe serbest

hatta kanalları var kanal ŞEŞ
Toplumda kürtleri dışlayanların sayısı dahada azalmış,bunun yerine pkk düşmanları artmış
şimdilerde bakıyorumda toplımun belli bir kısmı hala bilinçsiz, hala ayırımcı tek fark şu eskiden kürt türk ayırımı vardı
şimdi ise kürtleri pkklı sayanlar var oysaki o ayırım yapanlar şunun düşünmaktan acizler

güneydoğuda silah sesleri altında yaşamak zorunda olan onlar,
evlatlarını pkkya karşı savunamayıp öldürülme korkusundan pkklıya evlatlarından birini vermek zorunda kalanda onlar çünkü ya evleri ateşe verilecek, bütün ailesi öldürülükecek Ya da bir oğlunu onlara verecek bütün ailesini bu şekilde koruyacak

düşünün ki bir baba ve 2 oğlu var biri asker biri pkkda hangi birine yanacak ki
ikiside onun canı ..

oradaki insanlar yerlerinden yurtlarından ediliyor bir yandan asker bir yandan pkk
iki ateş arasında kalan doğulu Aileler büyük şehirde yaşamlarını yıllardır sürdüren doğulu ailelerin artık kürtlük le Hiçbir ilgileri kalmamış çoğu asimile olmuş.çoğu kürtçeyi bilmiyor,doğdukları yeri görmemişler,hemşehrilerini aşağılayan dışlayan bir kafa yapısına sahip olmuşlar
türkiyede kürtlerin adı hala yok,cılız bir ses yükselmeye başladı kürt var diye hepsi bukadar

kürtlerin bayrakları dinleri bir ise onları ayırıan sadece dilleri var idiyse artık onuda dışlanma korkusundan unutmuş durumda lar yani yavaş yavaş kürtler yok oluyor bunun yerine pkk çoğalıyor bizler anne olarak erkek çocuğu doğurduğumuz sürece türkiyede ne bu kan diner ne annelerin acı çığlıkları nede, şehitlerimiz azalır.

BİRGÜN HERKES TÜRK OLACAK YAŞASIN TÜRKİYE CUMHURİYETİ..

Bence Ayılmanın Tam Zamanı


Geçenlerde CHP lilerin  olduğu bir ortama katıldım.
Kim, kime ne demiş? Kim kime yakınmış? Yok, Başkan çok iyi strateji izliyormuş da, Gürsel yavaş yavaş tasfiye ediliyormuş....Aslında o iş öyle değilmiş, falan filan

Özetle: Kim kiminle? Kimin eli, kimin cebinde? Kime yanaşırsak, bizde kıyısından köşesinden bir şeyler kaparız acaba? Bütün gün okey oynayan ilçe yöneticilerimiz bile var Hani gözümle görmesem, inanmazdım;
Türkiye elden gidiyor, CHP lierin muhabbetine bakın!

Akıllar, fikirler, ilkeler, siyasetler, mücadele gündemi gibi şeylerden hiç söz eden yok! Körler sağırlar birbirini ağırlar misali, ilçe başkanı “basın mensuplarına kahvaltı veriyor teşrif buyurunuz” ya da “Belediye Meclis üyemizin şu yakını öldü...Cenazesi....”SMS’leri atıyorlar.

Parti faaliyetine Ya da üyelerinden Aidat toplayabilmek için yerinden bile  kıpırdamayan bir Parti, arada sırada biletli yemekler düzenleyerek koltuk kapma sevdası peşinde olan çorbacılardan para toplamayı tercih ediyor!!!!

Yahu, anneler, babalar ve öğretmenler sıkıntıdan kıvranmakta! Başımızda 4+4+4 garabeti varken bir de giyimde serbestlik muhabbeti çıktı. Birileri çıksa da önderlik ederek sıkı bir mücadele başlatsa, tozunu atsak ortalığın, akl-ı selimin tekrar galip gelmesini sağlasak.. ama nerdeee..!!

Asıl işimiz bu olmalı değil mi? Ama CHP de  tık yok! Ülkemizin eğitimi batırılırken ne yaptınız Allah aşkına şu ana kadar? Dosya getir dosya götür; başka..!!  Kocaman bir hiç....



Bir Parti hep geri, geri yürür mü? İnsanlar biraz da ileriye doğru adım atmalılar değil mi? nedir yani anlamıyorum..


Tek, tük kimi milletvekillerimiz, İsa GÖK, Dilek Akagün YILMAZ, Kamer GENÇ, Muharrem İNCE ve birkaç isim daha neredeyse tek başlarına bir yerlerde çırpınıp duruyorlar. Tabii bu arada NeoYCHP’nin derin ilişkileri içinde, gelecek seçimlerde onları da tasfiye etmenin ince hesaplarının şimdiden yapılmaya başlandığına hiç şüphe yok! Tıpkı Şahin MENGÜ gibi...

Tam ben bu satırları yazarken Büyük Başkan’ın yeni bir garabeti düştü internet sitelerine, bizim Başkan milletvekillerine “medya yasağı” getirmiş ,neden?, “parti içi demokrasiymiş aman ne güzel..!  sizi bilmem ama bizim oralarda buna

“faşizm” diyorlar!!!!
bence CHP artık ayağı kalkmalı artık! Tamam, anladık bu yöneticileri biz seçmedik, “mahşerin üç atlısı” seçti, tamam da “pes doğrusu bu kadar mı yani?”

Acilen bir şeyler yapılmazsa parti kendini toparlayamazsa

Önümüzdeki dönemde; çiçek, böcek, süt, mandalina, kültürel faaliyetler gırla gidecek, varoşlardaki yoksullarda gene garip garip yüzümüze bakmaya devam edecek söylemedi demeyin

Dünya AİDS Haftası


Hepimizin   bildiği ,duyduğu fakat çokta önemsemediği bir hastalık tüm dünyanın ve insanlığın başına bela olmuş durumda saatte 300 kişiye bulaştığı söylenen  bu hastalığın adı AİDS
Tüm dünyada bu hastalığa dikkat çekmek için her yıl  1 ila 7 aralık dünya AİDS   günü olarak kutlanıyor 
bunun tek amacı ise  AİDS hastalığı konusunda insanları bilgilendirmek 
işte ben de  dünya AİDS haftası nedeniyle sizleri bu konu hakkında bilgilendirmek istedim 

-- HIV/AIDS hastalığı ilk defa 1981 yılında Amerika Birleşik Devlri (ABD)’de ve Haiti’den gelen göçmenlerde tanımlandı  “AIDS’’e (Acguired Immuno Deficiency Syndrome ) Kazanılmış Bağışıklık Yetmezlik Sendromu Virüsü adı verilir. 1984 yılında ise AIDS’e neden olan virüs ‘’HIV’’ İnsan Bağışıklık Yetmezliği açığa çıkarıldı. Bu virüs vücudun savunma gücünü zayıflatmakta, yıkmakta ve normal koşullarda tedavi edilebilen hastalıklar, savunma gücü yetersiz kaldığından tedavi edilememektedir.
Hastalık 1980’li yıllardan bu yana tüm dünyada hızla yayılmaya devam etmektedir. 1990’lı yılların başlarından beri AIDS’in en önemli bulaşma nedenleri , korunmasız yapılan cinsel temas ve  damar içi madde kullananların ortak paylaştığı enjektör ile olmaktadır.

HIV enfeksiyonu sadece erişkinleri değil, bebek, çocuk, genç, yaşlı herkesi tehdit edebilen, henüz virüsü tam olarak vücuttan atmayı sağlayabilecek tedavisi ve aşısının bulunamadığı bir hastalıktır. Bununla birlikte ilaç tedavisi ile HIV/AIDS hastalığından ölümler azalmış, ölümcül bir hastalık olmaktan çıkıp yaşam boyu ilaç kullanımını gerektiren bir tür kronik hastalığa dönüşmüştür.


1. HIV Pozitiflik Nedir?

Kanında HIV virüsü bulunan kişilere HIV pozitif denir. Bu kişiler aynı zamanda kanında antikor bulunan seropozitif (Anti-HIV testi=ELİSA testi Pozitif) kişilerdir.

 2. AIDS Nedir?

AIDS bulaşıcı bir virüs hastalığıdır. Mikrobu HIV adı verilen virüstür.  HIV nüfuz ettiği vücudun, mikroplara karşı koyma yeteneğini sağlayan bağışıklık sistemini etkileyip yok eder. Direnci azalan vücutta, HIV’in etkisinin yanı sıra, çeşitli mikroplar da hastalıklara neden olurlar.

3. HIV/AIDS BULAŞMA YOLLARI

HIV bulaşıcılığı üst düzeyde olan bir virüs olması nedeniyle korunulması gereken bir virüstür. HIV tek başına yaşamını idame edemeyen, bu nedenle mutlaka konak ihtiyacı olan bir virüstür. Virüs açık hava şartlarında uzun süreli canlı kalamamakta, oksijenle temasta kısa sürede ölmektedir. Standart sterilizasyon uygulamaları virüse karşı korunma da yeterlidir. Virüsün bulaşma yolu temel de vücut sıvılarıyla olmaktadır, bu nedenle kan, meni gibi virüsün daha yoğun olduğu vücut sıvılarının virüsün iletiminde yeri büyüktür. Ancak tükürük, ter, gözyaşı ve idrar gibi vücut sıvılarında virüs bulunmamaktadır. Bu nedenle tokalaşmak, ortak duş-banyo alanlarını ve tuvaletleri kullanmakla bulaşmaz. HIV enfeksiyonu esas olarak 3 önemli yolla bulaşmaktadır:

Korunmasız Cinsel İlişki:  HIV enfeksiyonun en sık bulaşma şeklidir. HIV, korunmasız (kondom kullanılmadan) yapılan her türlü cinsel temasla bulaşabilmektedir.

Kan ve Kan Ürünleri ile Bulaşma: Kanda virüsün yoğun miktarda bulunması nedeni ile virüsü taşıyan kişilerden alınmış kan ve kan ürünleri ile hastalık bulaşabilmektedir.

Anneden bebeğe Bulaşma: HIV enfeksiyonu gebelik süresince, doğum sırasında vücut sıvıları ve emzirme sırasında süt ile bebeğe de geçebilmektedir.

HIV’ın BULAŞMADIĞI DURUMLAR:

1.      Dokunmak, tokalaşmak, sarılmak ile
2.      Gözyaşı, ter, tükürük yolu ile
3.      Aynı evde oturmak, aynı havayı solumak ile
4.      Aynı havuzu, banyoyu, tuvaleti, saunayı, duşu paylaşmak ile
5.      Giysilerin ortak kullanılması ile
6.      Tabak, çatal, kaşık, bıçak, bardak paylaşılması ile
7.      Telefon kulaklığı, kapı tokmağı ile
8.      Sivrisinek, böcek, arı sokması ile HIV Bulaşmamaktadır.
 ...............
Tüm dünyada olduğu gibi bizim ülkemiz dede AİDS hastasının çok olduğu  toplumdan dışlanmamak için  hastalıklarını gizleyip tedavi görmeyi ret eden   ettikleri biliniyor. aralarında çocuklarında bulunduğu bu hastaların toplumdan dışlandıkları için işsiz ve yalnız  başlarına hayatlarını idame ettirdikleri de  bir gerçek
Onları aramıza almanın bize hiç bir zararının dokunmayacağını da sanırım bu yazıdan da anlamışsınızdır.bu Hastaları topluma kazandırmak için onlarla arkadaşlık etmekten kaçınmamak iş imkanı sağlamak HIV virüsü Taşıyan hasta çocukların okumasına engel olmamak gerek

Açlık Grevini Önemsemek


Bu satırları yazarken nasıl olur da vicdan tatile gider diye düşünerek diğer taraf tanda insanlığımızı ne zaman kaybettik diye yazmaya başlıyorum

Dile kolay .! az buz değil neredeyse 57 gündür  açlık grevleri yapılıyor ve hükumet hala bir şey yapmadan ne yapabilirim diye bir türlü karar vermek ile verememek arasında sıkışmış durumda düşünmekte ve yapıyor muş gibi davranıyor

Sadece tarih değil vicdansızlık da tekerrür edermiş meğer. açlık grevleri karşısında devletin, hükumetin  çözüm üretmekle görevli yetkililerin, siyasilerin ve bir kısım medyanın tutum ve sözleri bu ülkede insani değerlerin, vicdanın, duygudaşlığın (empati) fena halde aşındığını bir kez daha gözler önüne serdi. gerilim siyasetinden medet umduğunu, barışa, uzlaşmaya, yumuşamaya niyetsiz liğini, bir kez daha ayan beyan gördük. Çocukların, gençlerin, kadınların, erkeklerin, bu ülkenin insanlarının kanı hiç bu dönemde olduğu kadar ucuza gitmemişti. Kadınların hedef olduğu namus(suzluk) cinayetlerinden küçücük çocukların yakınları tarafından hunharca öldürülmelerine; kimisine şehit, kimisine “ölü ele geçti” dense de on binlerce insanımızın şu kirli savaşta aynı ölümle ölmelerine toplum alıştı buda açlık grevleri karşısında takındıkları tavırdan belli.

 Biz bu filmi daha önce de gördük

 On iki yıl önceydi, hatırlarsınız. F tipi hapishaneleri protesto eden tutuklular açlık grevlerini ölüm orucuna dönüştürdüler. Yakından, yüreğim yanarak izlediğim, ölümleri engellemek için elimden geleni yapmaya çalıştığım acı bir olaydı. Gencecik kızlar ve erkekler kendilerini ölüme terk ettiler. Benim bildiğim, izlediğim, hatırladığım kadarıyla o dönemde 153 tutuklu yaşamını yitirdi. Ölüm oruçlarını sonlandırmak için, korkunç ve iğrenç bir ironiyle Hayata Dönüş adı altında girişilen operasyonda (devlet katliamında) otuz tutuklu yakılarak, vurularak öldürüldü, iki de asker öldü.

on iki yıl önceki devletlûların sözlerini, tutumlarını Başbakan Erdoğan'ın on iki yıl sonra aynen, hatta sözcük sözcüğe tekrarlaması; tekrarlamakla yetinmeyip kendine özgü kahvehane üslubuyla katkılar getirmesi oldu Cumhuriyet Bayramı resepsiyonunda gazetecilerin konuya ilişkin sorularına, “Aç değiller, yiyorlar... Gerektiğinde müdahale edilir” cevabını veren Sayın Başbakan, ertesi gün hızını alamadı, “Kuzu şiş götürürken, içerde olanlara ölün diyorlar. Oturmuş Kızıltepe’de kuzu kebabı yiyorlar” incisinin ardından “Devlet şantaja pabuç bırakmaz” sözü geldi. Söyleyene değil söyletene bak; on iki yıl önce de aynı cümleyi duymuştuk.

önemlisi de acımasız bir tonda “Aç değiller, yiyorlar” derken, bilerek bilmeyerek açlık grevi  ile ölüm orucunu bir tutuyor.  Şu sırada tutuklular açlık grevi yapıyorlar ve bu süreçte, kesin ölümü hızlandırmayacak bazı yaşamsal önlemler alınır. Alınır; çünkü talepler kabul edilme yoluna girilirse iş işten geçmiş, insan yaşamı dönüşsüz biçimde etkilenmiş olmamalıdır. Şekerli su, B vitamini, başka minimum takviye... Ne var ki, bir an gelir açlık grevi ölüm orucuna dönüşür. İnsan, hele de inanan insan, bir de üstüne varıldığında, kimliğinin kişiliğinin ayaklar altında çiğnendiğini hissettiğinde, Başbakanın yaptığı gibi provoke edildiğinde, o sıkıştırılmışlık koşullarında, öyle örgüt baskısıyla falan değil, kendi iradesiyle ölüme yatar. Onun kendine saygı duyabilmesinin, kimliğini pekiştirmesinin, yaşamına bir anlam kazandırmasının, ne yazık ki o koşullardaki tek yoludur bu.

“Kuzu şişi götürürken, içeridekilere ölün diyorlar. Oturmuş Kızıltepe’de kuzu kebabı yiyorlar” sözlerini ne vicdanla ne de sorumlu devlet adamlığıyla bağdaştıramadım.  iğrenç bir sahtekarlığın parçası olduğu, BDP’lileri birlikte kır yemeği yerken gösteren bu resmin aylar önce çekildiği tartışmasız bir gerçek. Ayrıca, BDP’lilerin yediğinin içtiğinin konuyla en küçük bir ilişkisi yok. Bu kadar düzeysiz bir polemikle mi hallolacak Kürt sorunu?

 Elimizde olduğu halde, açlık grevlerini Hayata Dönüş Operasyonu türünden caniyane yöntemlerle değil insanca yöntemlerle çözmeyi başarmalıyız  hayat bu hiç bilinmez, yarın öbür gün yitirilen yaşamların hesabını vermek durumunda kalırız ve gelinen tarihsel aşamada, bölgenin özel koşullarında, dünyanın önümüzdeki günlerinde savaş, ülkeyle birlikte AKP iktidarını da yıkıma götürür. 

KAÇIYORDUM


Rampadan yukarı doğru çıkınca, onun evini görünüyordum. Sık dikilmiş ağaçların arasında sinmiş bir tavşan gibi saklıydı evi. Yokuşun sonunda ki incir ağaçları, bütün evin çatısını istila etmişti. Hızlı adımlarla ve merakla evin kapısın çaldım. Çünkü kaç zamandır onu görmüyordum. Ayrı şehirlerde olmamızdan dolayı bayramlarda ziyaretine gidebiliyordum. İşte yine o ziyaretlerden birinin gerçekleştirecektim, kalbim pır pır çarpıyordu, bir nisan yağmurun gibi, ılık ve berraktı. İçimde hissetiyim duygular, korkuyla sevinç arasında bir şeydi. Ya evde yoksa! O zaman boşu boşuna bu kadar heveslenmiş olacaktım. Ama böyle bir ihtimal olamazdı, çünkü kırmızı kiremitli çatının mahyasından, kör dumanlar çıkıyordu.

Çift kanatlı, kilidi kırık, boyası yağmur suyunda atmış olan, ahşap kapıyı bir daha tıkladım. Yavaş adımlarla kapıya birinin yanaştığını duydum. "Kim o?" dedi? Titrek, yorgun bir ses. "Benim" dedim. Sadece benim demem yeterliydi, ne kadar yaşlı da olsa, beni ses tonumdan tanırdı. Kapıyı açınca gözleri doldu, kireçten beyaz, ütüsüz yüzü, birden gülmeye başladı, ağzı kocaman oldu. "Çok şaşırdım, beklemiyordum" dedi ağlamaklı. "Herkes beni unuttu!" diye de sitem etmeye başladı. "Artık kimse kapımı çalmıyor. Unuttular beni!" Dedi.

Sustum, yutkundum!

Elinde her zaman ki mor, uzun tespihi vardı. "Sonra tamamlarım. Daha sayı olmadı. Rahmetliye okuyorum, beni koyup gideli kaç yıl oldu? Bana bağırırdı, döverdi ama olsun, yaşasa da başımda olsaydı keşke!" dedi.

Yavaş adımlarla, oturduğu divandan inip, tespihini eski cilası atmış, ahşap oymalı, çekmecenin en üst bölmesine koydu.

Molozdan yapılmış, bu yığma binanın havasına her zaman hastayım. Yazın serin olur, kışınsa sıcak. Bu küçücük eski, teneke yığını emektar soba, bütün evi çok güzel ısıtıyor. Şimdi ki, yeni çıkan kaliteli sobalar, onun yanında sıfır kalıyor…

Her şey aynı bıraktığım gibiydi, bir değişiklik olmamıştı. Soba aynı, somya aynı, hatta ve hatta divanların üstündeki, kocaman çiçekli yoşanğımış basma örtü bile aynıydı. Değişik bir hava vardı, bu evde beni çeken. Yıllardan beri, ne zaman bu eve gelmek istesem, ayaklarım koşardı, makaslarım öyle bir açılırdı ki, sanki yaşlı birinin yanına gitmiyorum da, çocuk parkına gidiyorum gibi.

Daha küçüklükten alışmıştım bu eve. Sabahtan gelir, kahvaltıyı burada yapardım. Sıkılırdım bizim evin kalabalığından, kendimi bu eve atardım. O ise hiç çocuğu olmadığından olacak ki, beni hiç kovmaz, hep kendi çocuğuna bakar gibi bakardı. Sıkılmadan, usanmadan.

Eve gelir gelmez, büfeyi karıştırmaya başlardım, her tarafını kurcalar, türlü türlü sorular sorardım, "Bu ne? Bu ne?" diye. En çok da eski resimler hoşuma giderdi. Bana çok değişik ve gizemli gelirdi. Bir keresinde, onun resminin arabını buldum. Kapkara bir kadın vardı resimde, başında ki eşarbıyla. Tabiî ki o zaman cildi şimdi ki gibi kat kat değil. Pırıl pırıl ütülü bir yüzü var. "Kim bu?" deyince "benim" demişti, şaşırmış ve de çok gülmüştüm.

Zaman işte; imzasını her kesin yüzüne bir şekilde atıyor. Onunkine de böyle, kargacık burgacık atmıştı.
 
 Elime geçerse sorardım o zamanlar. Çünkü çok meraklı bir çocuktum. Pullar, eski paralar. Ne bulursam alır incelerdim. Üzenindeki yazlıları, resimleri anlamaya çalışır, onları kendimce bir şeylere benzetir, hayali isimler verirdim. Benden başka da kimse o ismin ne anlama geldiğini anlamazdı. Özellikle de delikli paralara bayılır, onu otlardan yaptığım, kendi imalatım olan kolyelerin ucuna takıp, saatlerce oyunlar oynardım. Tabi ki bu oyunlar tek kişilik olduğu için, başrol oyuncusu da her zaman ben olurdum.

Bu dört duvarlı, kutu kadar küçük olan, moloz yığını ev, benim sarayım olmuştu. O günlerde hayallerimi sığdırdığım, sakladığım hazine sandığım gibiydi.

Şimdi otururken, sandığın kapağı açılmış, bütün anılarım, bütün çocukluğum, tüm çıplaklığıyla etrafa serpilmişti. Bense bir ona, bir buna bakacağım diye ne yapacağımı şaşırmış, ne yazacağımı, ne anlatacağımı bilemez olmuştum. Etrafta o kadar çok hatıra dolaşıyordu ki, ben bile onları takip etmekte zorluk çekiyordum. Pencere aralarına, kapı arklarına saklanmıştı anılarım. Bir bir çıkıp, etrafa saçılıyor, bana gülücükler atıyorlardı. Ne kadar da çokmuş o zaman hayallerim. Gerçi şimdi ne kadar az ki?

Sonra hafif bir kıpırtıyla kendime geldim. O ise elindeki eski alüminyum tabağa, kahve fincanlarını koymuş, kaplumbağa hızıyla geliyordu. "Eski günler de ki gibi sana fal bakayım" dedi. "Olur" dedim. "Bunca yıldan sonra senin hatırımı kıracağım." Her zaman ki köşesine, camın kenarına oturdu. Bir elinde tespihi, bir elinde kahvesi kendi kendine bir şey mırıldanmaya başladı, "nazar var sende!" dedi. "Hem de çok, bir kurşun dökelim sana. Zaten betin benzin de solmuş, çok zayıflaşmışsın. Bir şey olmuş sana muhakkak." Bilmiyordu ki, odada ki bütün anıların bedenimi istila ettiğini, beni boğmak istediklerini…

Sonra "ablam öldü" dedi, fısıltıyla karışık. "Allah kalanlara uzun ömür versin" diyerek de ekledi.

Susuyordum!

"Zaten çocukları bakmıyordu, kadın perişan bir halde öldü. Onun ki yaşamakta değildi. Geldi, öldü, gitti. "ne yaşadı?" "hiç bir şey."

Susmak bazen konuşmaktan daha etkilidir derler ya, işte bu yüzden, o konuşuyor bense sadece susuyordum. Sustukça içimdeki korku, artıkça artıyordu.

Ne korkusuydu bu? Yaşlılık mı, başkasına muhtaçlık mı, sevgisizlik mi? Yoksa ölüm mü? Belki de hepsi.
"Ben de öleceğim" dedi "az kaldı, yetmiş beşe bastım." Birden ürperdim. Vücudumda ki bütün tüyler diken diken oldu. Böyle bir şey olmamalıydı, olsa bile ben görmemeliydim. Bir an da olduğum yerden kalktım. Niçin kalktım? niçin kalktığımı ben de bilmiyorum. Belki de bir kaçıştı bu. Ondan, hatıralardan, yalnızlıktan, ölümden! Evin basamaklarını hızla atlayarak, rampadan aşağıya doğru indim, yüzüm alev alev yanıyordu. Banka soyduktan sonra, kaçmaya çalışan bir hırsıza benziyordum. Telaş ve korku tepeden tırnağa bütün bedenimi sarmıştı. En son hatırladığım, onun şaşkın yüzüydü. "ben ne yaptım" der gibi bana afallamış bir şekilde bakarak, kapıdan el sallıyordu. Ona hoşça kal bile demeden, çıkmıştım evden. Çünkü bütün anılar, bedenimde davullar çalıp, kafamın içinde, örümcekler gibi geziyordu.

Bir gün bu rampadan tekrar çıktığım zaman, o olmayacaktı, kapıyı ne kadar hızlı çalarsam çalayım açmayacaktı. Bacadan kör dumanlar çıkmayacaktı. Bunun düşüncesi bile çok kötüydü.

Ayaklarım hızla geldiğim bu evden, hızla geri gidiyordu. Kaçıyordum!!
Neden? Kimden? Geçmişimden mi? Yaşlılıktan mı? Yoksa ölümden mi?