Kadına yönelik şiddetin bildik hüzünlü öyküleri,
geleneksel ön kabuller, toplumun ve devletin duyarsızlığı ile büyüyor.
Şiddet yalnızca bedenlere zarar vermiyor, kadınların öz saygısını,
ihlale direnme ve hak arama arzusunu zayıflatıyor veya yok ediyor.
Dünyada kadına yönelik şiddet, özellikle ekonomik,
siyasal ve etnik sorunlarla iç içe geçerek artmaktadır. Nijerya’da,
Emine Laval’ın evlilik dışı çocuk sahibi olduğu gerekçesiyle şeriat
mahkemesi, Mardin’de Şemsiye Allak’ın ailesi tarafından taşlanarak
öldürülmesine karar verilmesi bunun en somut ve güncel örnekleridir.
-Bugün dünya üzerinde yaşayan kadınların yarısı eşlerinden şiddet görüyor.
-Çin’de, yılda 1 milyon kız çocuğu doğar doğmaz öldürülüyor. Dünyada bu yolla kaybedilen kadın sayısı 40-50 milyonu buluyor.
-Uluslararası Göç Örgütü, her yıl 2 milyon kadının sınır ötesi kadın ticaretinde kullanıldığından bahsediyor.
-ABD’de, her 6 dakikada bir kadına tecavüz ediliyor.
-İngiltere’de, her 7 kadından biri birlikte olduğu erkek tarafından tecavüze uğruyor.
-Fransa’da, her ay 6 kadın aile içi şiddet nedeniyle hayatını kaybediyor.
Bunlarla birlikte, paylaşım savaşları, işgaller, ağır
ekonomik bunalımlar ve yoksulluk biz kadınları şiddet cenderesine daha
fazla itiyor. Antik Çağdan beri kadının bedeni, her savaşın üzerinde
cereyan ettiği savaş toprağı olmuştur. Biz kadınlar, savaş dönemlerinde
hem anlamsızca öldürülüyoruz, hem eşlerimiz, çocuklarımız katlediliyor,
hem de tarihsel yazgımız haline gelen tecavüz olaylarına maruz
kalıyoruz. Bir yandan da, erkeklerin savaş cephelerine sürülmeleriyle
boşalan yerler ucuz kadın emeğiyle dolduruluyor; savaşın yol açtığı
açlık ve yoksulluğun katlandığı sömürü işletiliyor.
Bu yüzden biz kadınlar, ABD’nin Irak’a saldırısının
meşrulaştırılmaya çalışıldığı şu günlerde; savaşa, ABD’nin dünyanın dört
bir yanını kana bulamasına, Türkiye’nin bu kirli oyunun bir parçası
haline getirilmesine karşı olduğumuzu ilan ediyoruz! Bizler,
eşlerimizin, çocuklarımızın ABD askeri olmasını istemiyoruz! Bugüne
kadar Irak’ta ve dünyanın birçok yerinde işgaller ve ambargolar
nedeniyle yüz binlerce kadının ve çocuğun katledilmesinin, şiddet
görmesinin, aç bırakılmasının durdurulmasını istiyoruz.
-Bizler, Türkiye’de %97’si şiddet gören kadınlarız!
-Bizler, Adana’da sokak ortasında, polislerin gözü önünde vahşice bıçaklanan kadınız!
-Bizler, Diyarbakır’da, kendilerine ve kocalarına bilgi verilmeden kısırlaştırılan 17 kadınız!
-Bizler, namus(!) cinayetleri sonucunda yaşamımızı yitiren yüzlerce sessiz kadınız!
-Bizler, cinsel yönelimlerimiz nedeniyle işinden
kovulan, evinden çıkartılmaya çalışılan, TC mahkemelerince ‘lezbiyen
anneye kız çocuğu verilmez’ kararıyla velayet hakkı elinden alınan,
devletin tüm organları ve toplum tarafından yok sayılan, aşağılanan
kadınlarız!
-Bizler, türban taktığımız için, çalışmak istediğimiz
için, gece sokağa çıktığımız için, eylem yaptığımız için saldırıya
uğrayan kadınlarız!
-Bizler, gözaltında tecavüze uğrayan, jandarma ve
emniyet güçleri önünde sorgusuz sualsiz ‘bekaret kontrolü'(!) yapılan
kadınlarız!
Biz diyoruz ki; yaşadıklarımız yalnızca sonuçtur. IMF
ve savaş politikalarıyla derinleştirilen mülkiyet ilişkileri, sömürü
mekanizması, işsizlik, yoksulluk ve eğitimsizlik, aile içi şiddetin,
cinnetlerin, intiharların, cinsel tacizin, fuhuşun, hırsızlığın
inanılmaz boyutlara gelmesine neden olmuştur. Güneydoğu’da islami ve
milliyetçi nitelikli bir muhafazakarlaşmanın ve feodal yapının yanısıra,
son 15 yıllık çatışma da göç ve değerler bunalımına, otoriter devlet
anlayışının pekişmesine, kadına yönelik siyasi ve toplumsal baskının
artmasına yol açmıştır.
Diğer yandan; namus, töre cinayetleri, koca-baba
dayakları, işkence medyada magazinleştirilerek sunuluyor. Şiddete
uğrayan kadının ne yaptığı, ne söylediği ya da nasıl giyindiği
sorgulanıyor. Fiziksel, sözel ve cinsel şiddete uğrayan kadınların bunu
hakkedip hakketmediği tartışılıyor; kurbanlar suçlanıyor, suçlular
“mağdur” ilan ediliyor. Şiddet, dinsel-geleneksel önyargılarla, cinsiyet
ayrımcı politikalarla ve yasalar eliyle meşrulaştırılıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder