30 Eylül 2016 Cuma

EYVAH BÜYÜDÜM!!!


Eyvah! Büyüdüm… Ben büymüüücem diye verdiğim onca çabaya rağmen büyüdüm, yada büyütüldüm. Hiç zevkli bişiy değil büyümek. Artık sol elinizin işaret parmağını sağ elinizle geriye doğru bastırıp “bak ekponansiyer(!) artan fonksiyon yaptım” dediğinizde kimse gülmüyor. Oysa bundan 2-3 yıl önce bir anda herkesin favori geyiği olmuştu bu espiri. Şimdiyse insanlar marstan gelmişim gibi bakıyor ara sıra kazara bu espiriyi yaptığımda. El aynı else, ses aynı sesse bir yerlerde bi farklılık var ama ne diyerekten farkettim büyüdüğümü. “Ekponansiyer” şokunun ardından, şimdilerde daha dikkatli yaptığım iki elin işaret ve başparmaklarını çene altında birleştirip, “tamam yanlış bişiy yaptım ama ne olduğunu bilmiyorum, yinede affet beni” numarasıda artık tutmamaya başlayınca tamam dedim hakkaten yaş kemale ermiş. Artık ağır ablayı oynama zamanıdır. Oturmasını, kalmasını bilme zamanıdır artık. Hem şimdi sorumluluklarımda var. Her gün uyanmalı ve işe gelmeliyim. Yaaa bugün işi eksem noolurki, hem devamsızlığımda fazla değil deme şansım yok. Annem nasılsa toplar psikolojisiyle mutfağı ve odamı dağınık bırakıp çıkamam evden, yatağı düzeltmeli, bulaşıkları yıkayıp öyle çıkmalıyım. Kot üstüne t-shirt, üstüne kısa kollu gömlekte giyemem. Renkler uyumlu olmalı. Makyaj namına da bişeyler sürüştürmeliyim suratıma. Aman Allah’ım topuklu ayakkabı edinmem gerek. Ama ben onun üstüne çıkamamki:(
İlk zamanlar ağır ve zorlu bir öğrenme süreci ile geçti benim için. Sudan çıkmış balık modeli:) Ayakta kalmayı üniversitede öğrenmiştim (sanırım) ama şimdi zemin biraz daha hareketli sanki, eskisi kadar kolay olmuyor ayakta durmak. Dünya daha mı hızlı dönüyor ne? Küçükken düşmek oyun gibi. Ama büyüdüğünde düşmek bile eskisi gibi olmuyor. Küçükken düşünce bir sürü el uzanıyor seni kaldırmak için. Zamanla bu ellerin sayısı gittikçe azalıyor. Bir gün bir bakıyorsunuz ki tek başına kalkmak zorundasınız. Hem uzanan eller olsada siz istemiyorsunuz. Öyle ya koca adam olduk artık, kendi başımıza kalkamadıktan sonra ne anlamı kalırki koca adamlığımızın diyerek gurur yapıyoruz biraz galiba.
Bu işleri şu tarihe kadar bitirmeli, şu şu şu kişilerle tekrar bağlantıya geçilmeli, bu kişilere cevap dönülmeli, arada eş-dost aranıp hatırı sorulmalı, ha anneyle babaya da iyi olunduğu söylenmeli ki merak etmesinler. 1-2 faturanın ödeme tarihi gelmiş, hesaba para aktarmalı. Daha disiplinli spor yapmak gerek, bütün gün oturmaktan Tutankamun gibi olmuşum. Hem enerji fazlamıda atarım böylece. Yarın alış verişe gitmeli, evde yiyecek bişiy kalmamış. Dişçiye de gidemedik, yeni bir randevu almak gerekecek şimdi. En iyisi ben son haberleri seyredip yatayım, yarın bisürü iş var ama güzel ülkemdende haberdar olmalı…
Peki ya içimdeki çocuk ne olacak? Bütün dağlara tırmanmak isteyen, nehirden ayakkabıları ile geçmek isteyen, parklarda bank yerine yere oturup karıncaları seyretmek ve her birine farklı isimler vermek isteyen çocuk ne olacak? Ne zaman ilgilenilecek onunla? Böyle devam ederse dünya zamanına göre hangi tarihe kadar içimde kalmaya tahammül edebilirki? Üsküdar sahilinde dolaşırken pamuk şekeri almazsam küsmez mi bana.
Zaman zaman bu düşünce içimi parçalıyor. Gerçekten büyümekle, büyümüş gibi yapmak arasında gidip geliyorum. Aslında bana sorarsanız en iyisi büyümüş gibi yapmak. Ama insanları ne zamana kadar kandırabilirsiniz ki? İlk zamanlar kolay oluyor. Yeni tanışmışlığın verdiği resmiyet ve ciddiyetle saklayabiliyorum biraz kendimi. Ama sohbet muhabbet derken nasıl oluyor, nerden geliyor bilmiyorum, içimdeki palyanço hortlayiveriyor. Keşke büyümekte takılıp sökülebilen birşey olsaydı. Sabah saçımızı taradıktan sonra bir aksesuar olarak boynumuza takıp çıkabilseydik evden. E bu da mümkün olmayınca “büyümüş gibi yapmalar”ın arasına sıkıştırılmaktan sıkılan içimdeki çocuk yavaş yavaş beni terketmeye başladı sanırım. Bunu farkettiğimde ise geç olmuştu, birazı çoktan büyümüştü bile. Şimdi geri kalanını kurtarmaya çalışıyorum ben. Büyümemek konusunda eskisi kadar ısrarlı değilim ama elimden geleni yapacağım. Çünkü büyümek gerçekten hiçte zevkli değil:(
Şimdi daha da büyüklerin “hadi canım sende, daha bu neki” dediklerini duyar gibiyim. Aman sakın demeyin, bünyem bu kadarına bile henüz adapte olabildi, daha fazlasını kaldıramaz sanırım:)
Mutlu kalın ve içinizdeki palyançoyu biraz şımartın tamam mı:)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder