Bir tarikat yurdunda kalan 20 yaşındaki tip öğrencisi Enes
Kara'nın intiharı, bütün Türkiye'yi sarstı.
Sadece bir gencin
yaşadığı baskılar nedeniyle kendini binadan atıp canına kıyması değildi
yürekleri yakan... Onun son çektiği videosunda bahsettiği
Umutsuzluktu...
Babasının, intihardan sonra "Bir sorunu yoktu,
şikâyetçi değiliz” açıklamasıydı. O kadar anlattığı şeye rağmen sorunu yoktu
demek ne büyük bir Talihsizlik ve Zavallılık aslında...
Yetkililerin, Yurt yönetiminin, Yandaş Medyanın
sessizliğiydi. Toplumdaki büyük infiale rağmen, ana muhalefet partisi
liderinin, Her büyük afet veya Olaylarda olduğu gibi yorum yapmaktan
kaçınmasıydı.
Bütün bunlar, olayı bir gencin intiharı olmaktan çıkardı,
bir gençliğin, bir kuşağın intiharı haline soktu.
Türkiye'nin bir görünen, konuşan yüzü var; bir de suskun,
saklı yüzü... Bu ikincisi, içten içe kanıyor.
Tarikat yurtlarında, kuran Kurslarında, yetiştirme
yurtlarında, göçmenlerin çalıştırıldığı Atölyelerde, Tekkelerde, Ceza
evlerinde, kendilerine dayatılan koşullara boyun eğen, acı çeken, örselenen
milyonlar var. Bu derin ayrım, eskiden de vardı kuşkusuz...
Enes'lerin kuşağının farkı, ceplerindeki telefon... Babası,
Enes'in ardından verdiği demeçte, "Telefon elinden düşmezdi" diyor.
Enes, gözü nü yaşadığı hiçlikten, telefonunun ekranına çevirdiğinde Ne
görüyordu?
Kendisine yurtta dayatılan dini kullanarak iktidar olanların
semirmesini, din tüccarlarının sefa âlemlerini, arabada kokain çekip metres
leriyle bira içen sözde müminleri, çalıp çırparak edindikleri servetle
kendilerine yasaklanan dünyevi zevklere gömülen mütedeyyinleri…
Gencecik bir insan için böyle koca bir yalanla baş etmek
zordur. İster istemez öfkelenirsiniz ve öfkenizi akıtabileceğiniz demokratik
kanallar yoksa öfkenizi kendinize yöneltirsiniz. Muhtemelen tarikatlar, şimdi
bu yaşananlardan sonra gençlerin elindeki telefonları toplayıp onların dış
dünyayla temaslarını kesmeye çalışacaktır.
Oysa sorun, telefonda gördük leri dünyada değil,
hapsedildikleri o zindan da... Daha doğrusu bu iki dünya arasında bu kadar
derin bir uçurum olmasında... Enes’leri yutan da o uçurum aslında...
Onlara özgür bir yurt sunamayıp tarikat yurtlarına mahkûm
ettiğimiz ve onların kendi hayatları için alacakları karara saygı duymadığımız
sürece, o uçurumu kapatmamız mümkün olmayacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder